Apr 30, 2011
Bir anne çıkıpta "Annen haklı." derse şaşırmam.
Dün annemin aldığı yeni kremleri kurcalarken -ki yaklaşık bir düzineler- bir tanesinin görünüşü çok hoşuma gitti. Böyle minik 15 ml.lik bir şey. Üstünde pek bir şey de yazmıyordu ama bana nemlendirici gibi gelmişti, en azından var olan iki üç kelimeden bunu anladım. Doğal olarak sürdüm ben de yüzüme. Neyse işte sonra da annemden kremin aslında "kırışıklık önleyici" olduğunu öğrendim. Ama bana hiç öyle gelmemişti ve Vichy'nin sitesinden baktım ve işte bu da kanıtım. Yoğun nemlendirici yazıyor sadece. Ama bunu anneme anlattığımda "Her nemlendirici kırışıkları önler zaten." diyerek yine üste çıkmayı başardı. Ben de "Hııı, sen öyle san." dedim ama anneannem de "Öyle tabi." diyerek anneme arka çıkınca moraran yine ben oldum tabii. Ne diyebilirim ki? Anneler her zaman haklıdır. Ama o krem cidden nemlendirici yaa.
Apr 27, 2011
"İnsanın başı neden bu kadar çok ağrır?" sorusunun cevabı olabilsem keşke.
En sevdiğim üç görsel;
Bulutlar, bulutlar ve bulutlar!
En sevdiğim üç ses;
Elektrikli süpürge sesi -garip ama beni fena halde rahatlatıyor kendisi-, saç kurutma makinesinin sesi ve yağmur sesi. (kotamı doldurdum ama klavye sesini de çok severim aslında ben.)
En sevdiğim üç tat;
Mantar, lahana ve ıspanak. Zaten ben bu üçlü ile canlılığımı devam ettiriyorum diyebilirim.
En sevdiğim üç koku;
Yağmurdan sonraki toprak kokusu, j'adore -koklamaktan bıkmadığım iki parfümden biri-, benzin veya oje kokusu.
En sevdiğim üç his;
-Hani gün boyunca çok yorulmuşsunuzdur ve artık tabir-i caizse piliniz tükenmiş, tüm enerjiniz sıfırlanmıştır ya; hah işte öyle bir anda yastığa başınızı koyarsınız ve uykuya kendinizi teslim edersiniz. İşte ben o uyur uyanık geçen 3,4 dakikalık zaman dilimine aşığım.
-Birinin saçlarımla oynarken oluşan o his... Aslında, sanırım bunu çoğumuz seviyoruz.
-Sıcaktan kavrulduğum bir havada kendimi Carrefour'un buz gibi kollarına bıraktığım anki his.
Bu mimden sonra kendimle ilgili bir şey keşfettim. Ben sevdiğim şeylerden çok sevmediklerime odaklanıyorum galiba. Mesela bu mim "en sevmediğim şeyler" başlığı altında toplansaydı, bana çok daha kolay gelecekti muhtemelen -bunu yapmam bir buçuk saat sürdü de-. Örneğin benim en sevdiğim renk de yoktur. Sadece kırmızıyı sevmem o kadar. Her neyse.
Veee teşekkürüm goes to Dante, genelde olduğu gibi gibi.
Bir de bu şarkıyı neden bu kadar seviyorum, ben de bilmiyorum. Yine de dinleyin bence.
Ayrıca bugün ilk defa çiğ köfte yedim. Beğenmedim. Sonra da gittim pamuk şeker aldım.
Bulutlar, bulutlar ve bulutlar!
En sevdiğim üç ses;
Elektrikli süpürge sesi -garip ama beni fena halde rahatlatıyor kendisi-, saç kurutma makinesinin sesi ve yağmur sesi. (kotamı doldurdum ama klavye sesini de çok severim aslında ben.)
En sevdiğim üç tat;
Mantar, lahana ve ıspanak. Zaten ben bu üçlü ile canlılığımı devam ettiriyorum diyebilirim.
En sevdiğim üç koku;
Yağmurdan sonraki toprak kokusu, j'adore -koklamaktan bıkmadığım iki parfümden biri-, benzin veya oje kokusu.
En sevdiğim üç his;
-Hani gün boyunca çok yorulmuşsunuzdur ve artık tabir-i caizse piliniz tükenmiş, tüm enerjiniz sıfırlanmıştır ya; hah işte öyle bir anda yastığa başınızı koyarsınız ve uykuya kendinizi teslim edersiniz. İşte ben o uyur uyanık geçen 3,4 dakikalık zaman dilimine aşığım.
-Birinin saçlarımla oynarken oluşan o his... Aslında, sanırım bunu çoğumuz seviyoruz.
-Sıcaktan kavrulduğum bir havada kendimi Carrefour'un buz gibi kollarına bıraktığım anki his.
Bu mimden sonra kendimle ilgili bir şey keşfettim. Ben sevdiğim şeylerden çok sevmediklerime odaklanıyorum galiba. Mesela bu mim "en sevmediğim şeyler" başlığı altında toplansaydı, bana çok daha kolay gelecekti muhtemelen -bunu yapmam bir buçuk saat sürdü de-. Örneğin benim en sevdiğim renk de yoktur. Sadece kırmızıyı sevmem o kadar. Her neyse.
Veee teşekkürüm goes to Dante, genelde olduğu gibi gibi.
Bir de bu şarkıyı neden bu kadar seviyorum, ben de bilmiyorum. Yine de dinleyin bence.
Ayrıca bugün ilk defa çiğ köfte yedim. Beğenmedim. Sonra da gittim pamuk şeker aldım.
Apr 24, 2011
-
Hayatımda ilk kez mutluluktan ağladım az önce.
Hani her şey ters giderken ufacık olumlu bir şey olur ve o yüzünüzü güldürmeye yeter ya. Veya biri... İşte o biri iyi ki var!:)
O zaman bunu dinleyebiliriz bence.
ya da bunu.
Hani her şey ters giderken ufacık olumlu bir şey olur ve o yüzünüzü güldürmeye yeter ya. Veya biri... İşte o biri iyi ki var!:)
O zaman bunu dinleyebiliriz bence.
ya da bunu.
Apr 23, 2011
Kadın, erkek ve şarap üçgeni.
Bence günün birinde ayyaşın biri "Kadınlar şarap gibidir, yaşlandıkça güzelleşir." demiş ve yaşlandıkça hipertonik-ortama-girince-su-kaybederek-büzüşen-hücre gibi kırışan hatunlarımız da hemen inanmışlar/inanmak istemişler bu duruma. Halbuki bu, külliyen yalan. Kırış buruş olunca seksi görünmüyoruz, kabul edelim. Benim fikrimse şu; yılların olumlu etkilediği yegane varlıklar erkekler! Kanıtlarım da bunlar hatta:
Şimdi, öncelikle bizden biriyle başlayalım. Siz de Engin'ciğimin şu soldaki halini anımsıyorsunuzdur eminim. |
Keanu Reeves, her yaşta karizmatik olan erkeklerden. |
Robin Williams! Çocukken aşıktım kendisine. Çok severim. Ama yaşlılığın onu da olumlu yönde etkilediğini rahatça söyleyebilirim. |
Johnny Depp de Keanu gibi sanki, ha? |
David Tennant için yorum yapmama gerek bile yok bence:) Fırat yapsın benim yerime yorumu; "Sevilir ki bu!". |
Neil için pek adil davranmadım aslında. Gittim çocukluk resmini koydum. |
Sting için diyebileceğim tek şey; iyi ki yaşlanmış! |
Vee Tom Hanks. |
Yann Tiersen. |
John Cusack gençken de iyiymiş hani:) |
Haksız mıyım ama?
Ve ayrıca, "gençken iğrençlerdi yaşlandıkça süperleştiler" de demiyorum tabii. Ama yaşlılığın onlar için getirisi ortada.
Apr 21, 2011
face it!
Eskiden, diyorum, yazmak iyi gelirdi.
-Boşver,
...diyor içimdeki.
Boşveriyoruz.
Her zaman yaptığımız gibi...
Apr 19, 2011
"impossible is nothing" diyen hangi zat? size zahmet bi' buluverin onu bana.
Şu anki hayalim mi? Doctor Who'da Doctor'un yanında zaman yolculuğu yapan hatunlardan birini oynamak. Tabi bunu gerçekleştirebilmek için de iki hücre yenilenmesi kadar daha zamanım var. Öf.
Apr 17, 2011
Apr 16, 2011
Konuyla alâkalı bir adet başlık.
Şimdi, ortada şöyle bir sorun var ki; ben Moddi'nin şarkılarını indiremiyorum. Bir tek a sense of grey'i indirebildim. Elinde floriography albümü olan veya diğer şarkıları nasıl indirebileceğime dair fikri olan bir zat-ı muhterem varsa kendisiyle tanışmaya can atıyorum. Lütfen benimle iletişime geçsin.
Bunu da buradan duyurduktan sonra artık gidebilirim.
Edit: Sevgili zat-ı muhterem. Sana ihtiyacımın kalmadığını bildirmek için geldim. Ve şimdi yine gidebilirim.
Bunu da buradan duyurduktan sonra artık gidebilirim.
Edit: Sevgili zat-ı muhterem. Sana ihtiyacımın kalmadığını bildirmek için geldim. Ve şimdi yine gidebilirim.
İyi ki iyi değilken iyi gelen şeyler var. (Neşe, başlıklarda saçmalamayı sever.)
Sanırım bazen bunu yapmak iyi geliyor. |
Bacakları çok ayrık olmuş bunun. |
Gençlik Yılları, Tolstoy'la aramdaki ilişkinin temelini oluşturuyor. Benden 165 yıl önce yaşamış olupta benimle aynı şeyleri düşünmüş olmasının cezbediciliği sanırım bu kadar ilgimi çekmesini sağlayan.
tags:
bale,
balerin,
çizim.,
gençlik yılları,
tolstoy
mim güzel değil, MIM olsun başlık.
Bodozlama dalıyorum bu defa yazıya. Konu işte tam olarak bu- ki hoşuma da gitti; şu an kendi ruh halinizi anlatan, bir ezginin melodisiyle ya da bir şiirin satırlarıyla ya da bir veciz sözle ya da bir resimle aktarınız. Seçim sizin, hangisini istiyorsanız.
Mim için buradan bir de teşekkürlerimizi yollayalım Dante'ye:)
Gökçe'den duyup birkaç gündür takıldığım bir şarkı var ki ruh halime de oldukça uygun, o yüzden Moddi-Smoke diyorum şarkı olarak.
Ve bir de;
"İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
...
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Mim için buradan bir de teşekkürlerimizi yollayalım Dante'ye:)
Gökçe'den duyup birkaç gündür takıldığım bir şarkı var ki ruh halime de oldukça uygun, o yüzden Moddi-Smoke diyorum şarkı olarak.
Ve bir de;
"İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz...
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
...
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım"
Turgut Uyar/ Göğe Bakma Durağı
Son olarak, mim sever mi bilmiyorum ama bu defa Matmazel'i mimliyorum ben de.
Apr 14, 2011
Küçük Prens'i çocukluğunda okumuş olanları kıskanıyorum. İsmini çok duymuştum ama okumak anca kısmet oldu. Hani küçükken de çok kitap okurdum ben -anne faktörüm sağ olsun- ama neden okumamışım bunu hiç bilmiyorum. Bir de o yaşlarda okunan kitaplar daha çok akılda kalıyor sanırım. Orijinalini okuduğum ilk roman Küçük Kadınlar'dı galiba benim. (Orijinal dilinde değildi tabii de, bazı romanları kısaltıyorlar ya çocuklar için. Hah işte onlardan olmayanı yani.) 4.sınıfta falandım. Hala cümleleri bile hatırımda. Hatta çizgi filmini de izlerdim tv8'de mi neydi o da:) Sonra Sefiller'i okumuştum. Devamı da gelmişti zaten. Tabii bunlar 6.sınıftaki yıllık ödevimin yanında hiç kalıyor, üzgünüm ama:) Aslında hayatımda aldığım en güzel yıllık ödevdi diyebilirim. Suç ve Ceza'ydı ödevim ama kitabın orijinal ciltlerini hiçbir yerde bulamayınca İnegöl'den kargoyla getirtip okumak zorunda kalmıştım:) onu beklerken de zaman geçmiş 2 koca cildi bir buçuk ayda okumak zorunda kalmıştım. Artık eve gelir gelmez kitabın başına geçiyor ve saatte şu kadar sayfa okusam yetişir mi acaba diye hesap yapar olmuştum. Biraz da psikopatlaştırmıştı galiba beni. Neyse bunları neden anlattığımı da bilmiyorum şimdi.
Apr 13, 2011
- Yıldızlara nasıl sahip olunur?
İşadamı yüzünü ekşiterek:
- Yıldızlar kimin malıdır? diye karşılık verdi.
- Bilmem, kimsenin.
- O halde, benimdir. Onlara sahip olmak ilkin benim aklıma geldi.
- Bununla iş biter mi?
- Elbette. Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.
***
“İnsanlar nerede?” diye sordu küçük prens kibarca.
Bu çiçek insanları ömründe sadece bir kez görmüştü. O da, çölden bir kervanın içindeki insanlardı.
“İnsanlar mı? İnsanlarla yıllar önce karşılaşmıştım. Yedi-sekiz taneydiler. Ama onların nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgarla birlikte dolaşır dururlar. Kökleri yoktur insanların. Bu yüzden de bir yere bağlanamazlar.”
İşadamı yüzünü ekşiterek:
- Yıldızlar kimin malıdır? diye karşılık verdi.
- Bilmem, kimsenin.
- O halde, benimdir. Onlara sahip olmak ilkin benim aklıma geldi.
- Bununla iş biter mi?
- Elbette. Sahibi olmayan bir elmas bulursan, o elmas senindir. Sahibi olmayan bir ada bulursan, o ada senindir. Bir buluş yaparsan patentini alırsın, buluş senin olur. Madem ki yıldızlara sahip olmak benden önce kimsenin aklına gelmedi, yıldızlar benimdir.
***
“İnsanlar nerede?” diye sordu küçük prens kibarca.
Bu çiçek insanları ömründe sadece bir kez görmüştü. O da, çölden bir kervanın içindeki insanlardı.
“İnsanlar mı? İnsanlarla yıllar önce karşılaşmıştım. Yedi-sekiz taneydiler. Ama onların nerede olduklarını kimse bilemez. Rüzgarla birlikte dolaşır dururlar. Kökleri yoktur insanların. Bu yüzden de bir yere bağlanamazlar.”
Apr 10, 2011
en normalim diyemem tabi.
Son günler de aklımda dönüp duran cümle şu: "İnsanın kaşları ağırır mı?" Hatta bununla birlikte dönüp duran diğer cümlecikler de şunlar: "Ağrırsa neden ağrır?", "Bu neye işarettir?", "Giderilebilir mi?", "Giderilebiliyorsa nasıl giderilir?", "Migrenim mi var ki benim acaba?", "Ölecek miyim lan yoksa?".
Evet, bir de dün gece LYS'ye girdim. Sonrasını hatırlamıyorum. Şu anda ise bu paragrafın en başına neden "evet" yazdım, bunu düşünmekte ve kendime anlam verememekteyim. Ve hala yorgun bir Neşe var benden içeri.
Evet, bir de dün gece LYS'ye girdim. Sonrasını hatırlamıyorum. Şu anda ise bu paragrafın en başına neden "evet" yazdım, bunu düşünmekte ve kendime anlam verememekteyim. Ve hala yorgun bir Neşe var benden içeri.
Apr 7, 2011
Apr 4, 2011
Apr 2, 2011
Subscribe to:
Posts (Atom)