Dec 25, 2015

bu hissi özlemiştik.

gerçekten çok garip. daha fazla bir şey söyleyemiyorum ve şu an yazamayacaksam ne zaman yazabilirim, hiç bilmiyorum; lakin güzel bir şey olmak üzere. galiba.

Dec 22, 2015

Elin Abu Dhabi'si neden beni gersin?

"Aşık olmaya, acı çekmeye vaktimiz yok." dedi Tuğçe.

Hakikaten yok. Şu an yarınki sunum için hazırlık yapıyoruz ve ben bütün bu okul işleriyle uğraşmak yerine piyanomun başına oturup la minör valsini çalmak istiyorum. Uyanır uyanmaz piyano çalmaya başlıyorsam ve başından kalkmak istemiyorsam bunun genelde anlamı hayatımın gidişatından memnun olmayışım oluyor çoğu zaman. Ama bir yandan da OKUL PROJELERİ. Önümüzdeki sene çok fazla boş vaktim olacak, özellikle ilk dönem. Kulağa güzel geliyor ama bir yandan artık ailemin maddi yardımı benimle olmayacağı için çalışmam ve en azından kiramı çıkarmam gerekiyor. Kafalar karışık.

https://www.youtube.com/watch?v=HtQRpmaaiCo

Dec 19, 2015

2341

Yine yapamadım.

Ailemi ziyarete her gelişimde içten içe kendimi "Bu defa farklı olacak, bu defa sağlıklı bir şekilde iletişim kurabileceğiz." türevi cümlelerle telkin ediyorum. Feribottan eve kadar geçen o sürede bunları o kadar çok tekrar ediyorum ki bir yerden sonra anlamlarını yitiriyorlar hatta. Ne farkeder ki gerçi? Bir anda yeryüzüne bir şimşek düşse ve biz, üçümüz, dünyada sadece birbirimize sahip olduğumuzu hatırlasak mesela; ne değişir? Babamın annemi defalarca -hatta yengemle bile- aldattığı gerçeği mi silinir yeryüzünden? Ya da hayatı anlamlandırmaya yeni başladığım dönemde, yine şiddetli bir kavgalarının üzerine boşanma mevzusu açılınca, babamın beni kenara çekip "Artık bunu bilecek yaştasın. Annen benden önce başka biriyle daha birlikte olmuş. Ona göre davran, artık büyüdün." sözlerinin bende yarattığı etki mi? Annemle bunun üzerine birkaç ay boyunca her konuştuğumda kafamın bir kenarına pusu kurmuş orospu lafı mı? Çocukken yüzüme inen her tokadın, karnıma yediğim her tekmenin hissettirdiği acizlik mi? Babamın annemi babaannemle birlikte yerde sürüklediği anlar mı? Ben, babam annemi bu defa öldürecek korkusuyla aklımı kaçırmışken eve gelen polisler ve cama çıkmış münasebetsiz komşuların bakışları mı? Ders ortasında ailem tarafından okuldan alınıp adliyelere sürüklenişim mi? Hayatımın ilk ve şimdilik son tanıklığını, aile içi şiddete karşı on küsür yaşımdayken yapmış olduğum gerçeği mi? Hangi biri hiç yaşanmamış olacak?

Benim başkasının içinde ağlama hakkım olmadı hiçbir zaman. Bir başkası bu durumun beni güçlü kılacağını düşünebilir. Ama ben sadece daha da kırılganlaştım, kabuğumun içinde. 

Artık nasıl davranacağımı asla kestiremiyorum. Tam "Bütün bunları içselleştirmeyi çoktan bıraktım, olduğu gibi kabullendim." soğukkanlılığına erişiyorum; yine annem ya da babamdan, birbirleri ya da benim hakkımda bir ton can sıkıcı şey duymak zorunda bırakılıyorum. 
Cidden, 
farklı dünyalarda yaşıyoruz sanki. 

Bu gece anneme okulumun uzadığını söylemeye çok kararlıydım. Yine yapamadım. "A okulun mu uzadı? Tamam, okulu bırakıyorsun o zaman." demeyecekler biliyorum. Ama her gün gözümün içine "Bak bu sene son değil mi, bir daha sana bakmak zorunda kalmayacağız. Kendi hayatımıza devam edebileceğiz, değil mi?" der gibi bakarken ve hatta bunları aynen bu şekilde dile getirmekten çekinmezlerken nasıl söyleyebilirim?

Buraya her geldiğimde, nefes alışverişim bile bir yük haline geliyor üzerimde. 

https://www.youtube.com/watch?v=2k11RlYp51I

Dec 17, 2015

bu öğlen Gizem yatağıma kahvaltı getirdi ve ben üst üste üç sigara içtim.

AAAH! Şöyle okkalı bir gerinip üzerime uzun zamandır yapışıp kalmış bu miskinlikten kurtulmam lazım. Hayatımdaki her şey birbiriyle kafamın içinde anlamsız bir şekilde şekilde bağlı. Ya da iki alakasız şey arasında bağlantı kurmak belki de bugüne kadar farkına varamadığım üzere, çok daha kolay.

İnsanın ev arkadaşları olması bir noktada çok güzel. Ve şimdiye kadar farketmediğim üzere, o kadar da yorucu değil.

On yıl önce olduğum kız çocuğundan çok daha cesur hissediyorum, hayata ve insanlara karşı.

Her şeyi sorun haline getiren bizleriz.

En yakın kız arkadaşlarımdan birinin en sevdiği filmi izliyorum dünden beri. Kafam çok dağınık ama düşünceleri yakalamaya çalışacağım. Gizem içeride Ercan'la oynuyor. Ercan biraz yaramaz. Ercan bizim yavru kedimiz. Bir de Tarçın var ama ben şu an "Paris, Texas"tan bahsedeceğim. Çünkü en yakın kız arkadaşlarımdan birinin en sevdiği film o. Filmde, adam 4 yıl boyunca ortadan kaybolmuş. Karısı da aynı şekilde. Ve şimdi kardeşinin dört yıldır baktığı oğluna döndü. Oğluyla birlikte karısını aramak için yola çıktılar. Barkın sen kaç yıldır kayıpsın? Sayabildin mi?

Şimdiye kadarki ilişkilerimin hiçbirinin yolunda gitmemesi, her şeyin sandığımdan çok daha fazla bağlantılı olduğu hayatımda tabii ki birçok şeyle alakalı. Ama seninle de. Sana hâlâ o kadar aşığım/hayranım ki, bu duruma yıllar içinde alışmam sonucu tepkisizleşmemi ve biraz da hissizleşmemi yanlış anlamlandırmışım. Belki tam şu an çıkıp İzmir'e gelip seni aramaya koyulmalıyım. Ama bunu evde hüküm süren favori söz kalıplarımızdan biri gibi, "yarınım yokmuşçasına yapmalıyım". Çünkü yarının olduğunu bilirsem, yine erteleyeceğim. Spotify'ın haftalık keşif listeleri çok güzel.

Artık insanlar beni çok zor heyecanlandırıyor.

Hayatımın sountracki olabilir: https://www.youtube.com/watch?v=2Q1o-li2E9o