Jul 29, 2015

1240

Her basarisiz sevme girisimim sonucunda seni hatirliyorum Barkin. "Beni ozleme lutfen, ben buna degemem." sozlerinin uzerime binen agirligi, bana cevap hakki bile tanimayisini, kosup sana sarilamayisimin yasattigi pismanligi... 4 yil once benden hayatima devam etmemi istedin ve deniyorum da, buna suphen olmasin. Ama bir daha asla kimse beni senin gibi sevmeyecek sanki. 4 yildir ilk defa ucundan kiyisindan da olsa sana karsi hissettiklerimi hissedebilecegim birini buldum sanmistim. Bu daha ne kadar boyle surup gidecek? Ve ben daha ne kadar bir hayaletle yasamak zorunda kalacagim? Yoruldum. Tek yapmami istemedigin sey seni ozlemekken, seni ozlemekten yoruldum, elimde degil.

Jul 27, 2015

2138

Hayatıma biri girer girmez dengem şaşıyor.

Jul 24, 2015

643

Bilmiyorum, belki de birbirimizin hayatlarına sırf sırtımızın sıvazlanmasına ihtiyacımız olduğundan giriyoruzdur.
Ne şekildeyse de, gitmeni istemiyorum.

Jul 21, 2015

611

19715
336

Bunu çok daha önceden anlamam gerekirdi.

Bütün o, toplumun erkeğe yüklediği "erkek adam ağlamaz" anlamından da öte; bir erkek/insan kendini alenen "ben duygusalım" şeklinde anlatmayı tercih ediyorsa bu öyle olmak istediğini, sahiden de öyle olduğunu ya da sadece kendini etiketlemeyi sevdiğini -yani bir anlamda yine öyle olmak istediğini- gösteriyor olabilir. Amacım yargılamak değil. Bu yüzden, ancak bu kadar emin olabiliyorum. Ama bunu çok daha önceleri anlamam gerekirdi. Çünkü bizzat deneyimledim. Deneyimlemek bile değil; dibine kadar hissettim. Duygusal görünmekten kaçtım. İçten içe bu duygusallığı sonuna kadar yaşıyorken inkâr ettim. Acizlik gibi gördüm. Üzerime yüklenmek istenen "güçlü insan" vasfına lâyık olmak istedim. Bu yüzden Ada'yı sahiplendim. İşte bu kız dedim, bana benziyor...

Çok güldüm. Çok güldürdüm, üzdüm. Üzüldüm de ama karşılığını sağlam verdim. "Ben" dedim "seninle birlikte eğleniyorum". Derdim tasam yokmuş gibi eğlenmedim. Derdimi tasamı unutup eğlendim; görmezden gelip. Eğlendiğimiz insanlar da benimle birlikte güldü. Sonrası biraz garip. Dertlerini tasalarını benimle paylaştılar. Yıllar önce asla anlaşamam gözüyle baktığım, şu anki en yakın arkadaşlarımdan biri "sen" dedi "bayağı komiksin aslında". Buna niye bu kadar sevindim o zaman şimdi anlıyorum.

O zamanlar yeni yeni yeterince güçlü olmadığımı idrak ediyor ve artık kendimi saklamak istemiyordum. Bu oyunu yeterince sürdürdüğüm fikri -ve hatta gerçeği- yorgun hissetmeme neden oluyordu. 

Ve kabulleniş...

Duygusallığımı koynuma alıp birilerine anlatmaya başlamıştım. Beklediğimin aksine hâlâ eğleniyorduk. Bu kabullenme -yine- beklediğimin aksine bende büyük bir değişim yaratmamıştı. Öyle sanıyordum. Sonra yavaş yavaş farkettim. Bunu kabullendiğimden beri çok az hissediyordum -hatta eskiye nazaran hiç... Ama bu durum beni güçlü de yapmamıştı. 

Bana gelip "ben duygusalım" dediklerinde inandım. E, ben de öyle yapmıştım! Ölüyor. Bir şeyleri ne kadar gün yüzüne çıkarırsan o derece ölüyor. Bırak içinde kalsın diyeceğim; o da taşıyor.

Ama bugün ilk defa bir şeyden çok eminim.

357

Jul 15, 2015

231

artık mutsuzluktan ölecekmiş gibi yazmayı bırakacağım. zira mutsuzluktan ölünmüyor. peki ben neden durup durup mutsuzluktan ölecekmiş gibi hissediyorum? bunu şu an sorguluyorum çünkü enteresan bir şekilde hiçbir sebep yokken çok iyi hissediyorum. insanın kendini tam olarak anlaması ömrünün hangi kısmına denk geliyor acaba?

yarın staj sorumluma gidip staja neden düzenli gelemediğimi açıklayan bir hikaye anlatacağım ve stajımın yanıp yanmaması kadının bu hikayeye inanmasına bağlı. stres altında olmaktan nefret ediyorum ama bir yandan da kendimi bu hisse sürüklemek için elimden geleni yapıyorum. aslında hayatım boyunca bu döngü mevcut: yapmam gerekenler belli ve basit şeyler. yaptıklarım ise tüm bunların tam aksi istikameti. gerçekten dört dörtlük gerizekalılık.

öte yandan sonunda birlikte güzel çalışabileceğimize inandığım bir piyano hocasına denk gelmiştim. ama önce adam sapıttı. sonra akademiyi bıraktı. ve zaten ben de güzel çalışabileceğimize olan inancıma rağmen vaktimiz varken bile düzenli bir şekilde çalmıyordum. hayatım boyunca günün neredeyse altı yedi saatini piyanoya ayırarak deli gibi çaldığım tek zaman aralığı da gerçekten rezil hissettiğim bir yaklaşık on gündü. zaten o zamanlar günün geri kalan zamanlarında da bir iki bölüm dizi izleyip uyuyordum. okul kötüydü, benim için önemli olduğunu hissettiğim bir iki kişiyle aram bozulmuştu, staj işi çok çalkantıdaydı. yolunda giden bir şey olmasını istedim sanırım. bir şeyler yolunda giderken de bunu yapabilmek istiyorum.

şu önümüzdeki iki hafta sadece ailemle vakit geçirmek, hatta onları daha yakından tanımak istiyorum. bunu uzun zamandır istiyorum esasen ama eskiden beri süregelen bir iletişimsizlik problemini aşmam gerek önce.

sonra geri dönüp henüz elimi atmak üzere olduğum bir şeyi, hayatımda ilk defa  düzenli devam ettirebilmek istiyorum.

ve hayatımdaki insanların hangisini ne kadar umursamam gerektiğini daha az düşünmek.

işte tüm bunları düşününce dediğim tek şey "çok zor değil" oluyor. kendime katılmamak elimde değil. ama teorideki bu akılcı yaklaşımımı neden pratiğe taşıyamıyorum? ya da taşımıyorum? dört dörtlük olan bir gerizekalılık da bu mesela.

bu defa az biraz daha kararlı hissediyorum ama bakalım.

https://www.youtube.com/watch?v=0gSXfSfuxb8

Jul 9, 2015

2227


"İtalyan'a benzemiyorsun, Macar çingenesi olmayasın?!"

10 metre kare. Bir şilte. Bir piyano. Kişi başına düşen ömür geçirmelik alanmış gibi gelirdi o zamanlar, daha çok kitap okurdum. Fazlasına sahip oldum, ve ömrüm geçiyor. Hüzünlü, sanılanın aksine.

"Tam üstüne bastınız; Macar olan dedem, çingene olan ruhumdur!"

Jul 8, 2015

145

Mert, buradan catiya gercekten cikilirmis. Kendime dunyanin en guzel icki sofrasini hazirladim. Camdan bacak sarkitmali. Otopark manzarali ama varsin olsun.

Jul 2, 2015

Sad but true 626

Didnt do anything to impress you. 'Cause you werent look for the one just starting to grow up.