Apr 25, 2013

Kıpsss!

Yine bir yumurtanın kapıya dayanma anı (bkz: okul) (ayr. bkz: intihar) ve yine saçma şeylerle uğraşmak......
Ve bu da "N'abıyonuz, keyifler yerinde mi?" temalı çalışmam.


Apr 20, 2013

Liebster Blog Award

(Aslında bu mim bana geldiğinde, büyük bir hevesle yazmaya koyulmuştum fakat günde en fazla iki saat bağlanmamıza izin veren -sürekli kopuyor zira- süper hızlı(!) yurt interneti sağ olsun, bir türlü tamamlayıp yayınlayamadım. Şimdi haftasonu Bursa'ya, evime gelmişken rahat rahat yazayım diyor ve kolları sıvıyorum o yüzden. Ultra süper mega gecikme için de Sam'in affına sığınıyorum artık. Ve upuzuuuuun aradan sonra bana mim gönderen ilk kişi olduğu için kocaman öpüyorum kendisini.)

Mim Programı:
Mimin işlenişine dair genel bilgilerin sunulması ve açılış.
Okuyucuların devam etme veya blogu terketmesi için karar vermesine tanınan iki satırlık boşluk.
Mim gövdesi
Saçmalamalar
Müzik
ve kapanış.

Şimdi.
Bu mimde yapacağım şeyler sırasıyla; kendim hakkında 11 bilgi vermek, sorulan 11 soruya cevap vermek, sonrasında 11 soru sorup mimi başkalarına paslamak (üşenirsem bu kısmı atlayabilirim gibi gibi), fotoğrafı eklemek.
(satır I)
(satır II)
Hâlâ burada mısınız? nız... nız... nız......... (bkz: bomboş kalmış blogda eko yapan ses) O zaman başlıyorum, ehöm.

I. İçimde bitmek tükenmek bilmeyen bir müzikal açlık var. Aslında her alanda var bu açlık ama müzik konusunda biraz daha fazla. Halihazırdaki birikimim beni asla tatmin etmiyor, hep daha fazlasını isteyen bilgiye aç bir mekanizmayım.
II. Yeni şeyler denemekten çekinmem. Bazen bu yüzden ilgimi çekmeyen seminerlere bile giriyorum vaktim varsa. İlgimi çekmese ve hatta işime yaramayacak bile olsa her şeyin bana bir şeyler katabileceği düşüncesindeyim.
III. İnsanların bana "güçlü insan" gözüyle bakmasından nefret ediyorum. Ada'nın dediği gibi; "Belki de sorun bendedir? Ben, belki de insanlara 'mükemmel bir imge' vermek yanlışıyla doğmuşumdur.". Ama gelin görün ki işin aslı hiç öyle değil. İşte bu yüzdendir zayıf yanlarımı gören insanların kaçacak delik arayışı. Fak yu ol pipıl.
IV. Çok sevdiğim şeyleri diğer insanlardan kıskanıyorum; mesela şarkıları, mesela grupları, mesela kitapları... Sadece benim olsunlar, kimse onlardan faydalanamasın istiyorum. Hiç biri (bkz: insan) için böyle hissetmedim ama.
V. Canım biriyle muhabbet etmek istemiyorsa, etmem. Ortada bir sebep olmasına gerek yok. Bencilim, evet. Yine de ayıp veya etik olmayan bir şey göremiyorum burada. Zira benim konuşmak istemediğim biri, benimle muhabbet etmek istemiyorsa o an, bu benim için sorun olmaz. Her zaman canımın istediği şekilde davranır ve bu bazen insanları kırmama sebebiyet verdiği için pişman olurum. Ama yine de hiçbir şey yapmam. "Olan oldu." mantığına sahibim bu konuda ve kendime yaptığım en büyük kötülük de bundan vazgeçemiyor oluşum gençler.
VI. Empati kurmada dünya markası olabilirim. 
VII. Tipik öğrenciyim, her şeyi son dakikaya bırakır ve o son dakikada çoğunlukla ödev yapmama/çalışmama kararı alırım.
VIII. Sekiz sayısı, burcumun uğurlu sayısıymış ama bana uğur getirdiğine inanmıyorum. Halbuki -birkaç özelliği saymazsak- tipik oğlak kadınıyım.
IX. Heyecan, özgürlük, yenilik/durağan olmama durumu/devinim/değişim (tek bir kelimeyle ifade edemedim ama bunların karışımı). Bu üçü önemli çocuklar.
X. Samimi olmayan insanlar beni kasar, yanlarında rahat olmayı bırak duramam bile. Aynı şekilde çok salak insanlara da tahammülüm yok.
XI. Kemalpaşa tatlısının doğrusunun, liseye kadar Mustafa Kemalpaşa tatlısı olduğunu sandım. Ayrıca kısır denen şeyle tanışmam da bu zamanlara tekabül eder.

Şimdi soruları alalım...
1. Favori dizi/film/kitap karakterlerin kimler? Her kategori için bir tane. Sürüyle insan ismi yazmayın. Sorunun mantığı favoriyi seçmek. Nedenlerini de yazarsanız güzel olur.
Ama Sam, n'aptın?! Favoriler konusunda istisnasız daima çuvallayan ve her zaman milyon tane seçeneğin arasında kalan birine bu yapılır mı? Neyse, allahtan müzik yok işin içinde. Çünkü artık ciddi anlamda müzikle kafayı bozduğuma inanıyorum. 
Lafı daha fazla uzatmayıp en kolayından başlayacağım: Kitap karakteri. 
Eğer sildiğim 400 kadar kaydın arasında güme gitmedilerse şayet; bu blogda da sık sık adı geçen birini yazacağım. Dünyanın en hayran olunası katilini... Jacques Reverdi'yi. Kendisiyle tanışalı çok, çok uzun zaman oluyor ve buna rağmen hâlâ tahtından edemedi kimse kendisini. (Tuna Atacan'ın zirveyi epey zorladığı bir dönem de olmuştu ama.) 
Burada olayı anlayabilmeniz için size salak bir huyumdan bahsetmem gerekecek. Şöyle ki; yaradılışım gereği nerede sorunlu insan görsem, içimde delicesine ona iyi gelme isteği peydah oluyor. Ve bunu başaramayacağıma dair en ufak bir düşüncem olmuyor niyeyse. Siyah Kan'ı okurken, Jack'i öldürdüğü için asla suçlamadım. Bana hep, kadınlar ona nasıl iyi geleceğini bilmiyormuş gibi gelmişti. Benimle tanışmış olsaydı, asla öldürmezmiş gibi geliyordu. Ama öldürse de çok problem olmazmış gibi hissediyordum. (Kanımda hafif bir Desdemona'lık da var, evet.) (Aynı salak huy yüzünden bir dönemin günlüğünde, Kurt Cobain'e sayfalar dolusu yazı adamışlığım var. Adam, tüm hayatı boyunca bir şeyler söylemek istemiş 
ama kimse aslında ne demek istediğiyle ilgilenmemiş gibi geliyordu hep. Tanışma fırsatım olsaydı, onu karşıma alacak, saatlerce dinleyecektim. Bir şey söylememe bile ihtiyacı olduğunu sanmıyordum. GERİZEKALIYIM BEN GALİBA YA, şuursuzca insanlara iyi gelmeyi istemek ve buna inanmak ve hatta bunun gerizekalılık olduğunu bile bile bunu yapmak... Neyse bi' şey demiyorum. (ayr. bkz.: neyin kafası bu?))

İkinci olarak en sevdiğim film karakterine geçeceğim sanırım, zira her bulduğum diziyi izleme huyum yüzünden sorunun o kısmında büyük sıkıntı yaşayacağım gibi görünüyor. Başlamadan önce bir not düşeyim yalnız; Amadeus, Nowhere Boy, Schindler's List gibi çok sevdiğim filmleri eledim direk. Kurgu bile olsa çoğu filmdeki karaktere her gün dışarıda da rastlamak mümkün aslında ama dışarıdan birini alıp kendine konu edinmiş bir filmdeki karakteri seçmek istemiyorum. O yüzden ilk olarak Alfredo Baeza demeyi düşündüm -gerçi bu adamın gerçekten yaşayıp yaşamadığına dair net bir bilgiye ulaşamamıştım-. Ama şimdi aklıma başka bir isim geliyor: Death Of A Superhero'dan Donald. Thomas Brodie-Sangster hayranlığım da biraz etkilemiş olabilir ama sadece filmin başındaki tren raylarında ayakkabı bağlama sahnesi için bile aşık olunabilir bir karakter bence.

Şimdi geldik mi dizi karakterine? Gerçi yok ya, o kadar da zor olmayacak gibi. Oyumu, (beni az çok tanıyanları pek şaşırtmayacağı üzere) Doctor'dan yana kullanacağım! Ama bunda bir istisna yapmak zorundayım Sam, lütfen. Sons Of Anarchy, Opie! Nedenini yazmaya kalkarsam SoA izlemeyenler için fena, çok fena bir spoiler vermiş olacağım. O yüzden susuyorum. Ama dizi aleminin gördüğü en kral adamlardan biridir bu karakter. Bu da böyle biline.

2. Biriyle tanışmak için ilk söyleyeceğin cümle ne olurdu?
Bazı konularda acayip düz insanımdır. Burada da iki seçenek var: İlki, "Meraba."; ikincisi, "N'aber?". (bkz: blogumun sağ kısmındaki gadgetlar)

3. Çocukluğunda hiç evden kaçtın mı?
Ayıpsın. 2,3 yaşlarımdayım, üstelik bir önceki gün parkta kafamı yarmışım. O zamanlar oturduğumuz ev, şu an tam hatırlamıyorum ama ya iki ya da üç katlıydı ve biz birinci katta oturuyorduk. Pencerenin hemen altında da garaj vardı. Garajın çatısına, oradan da yere atlayarak parka gitmiş, bütün gün oynamış, evdekilere süper heyecanlı saatler geçirtmişim. Akşam eve döndüğümde, fenalaşıp "Ay ben kötü oluyorum galiba, bu çocuk beni delirtecek." diyen anneme de bir önceki gün kafamı yarmış oluşumun tecrübesiyle "Üzülme anne, ben seni hastaneye götürürüm." demişim pişkin pişkin.

4. Hiç celebrity crush'ın oldu mu, odanın duvarlarına posterlerini astığın, dergilerden resimlerini kesip dolaplarına yapıştırdığın bi ünlü oldu mu?
Ville Valo, Chester Bennington ve Richard Kruspe. Bu üçü için kafayı ciddi manada yediğim dönemler oldu, evet. 

5. İzlemediğin/dinlemediğin/okumadığın için utanç duyduğun filmler/diziler/sanatçılar/gruplar/kitaplar hangileri?
Oha, çok fena soru. Hemen filmi söyleyeyim; Pulp Fiction. Çok utanıyom ama VALLA HİÇ FIRSAT OLMADI YA. 
Kitap için de Game Of Thrones'un kitaplarını söyleyebilirim. İki yılı aşkın süredir her fırsatta okumak istediğimi dile getiriyorum ama sonuç ortada. VURMAYIN. 
Diziyi de şimdi çok düşündüm ama aklıma bir tek OZ geldi. Başlayıp devam edememiştim. Hâlâ da niye etmiyorum bilmiyorum ve fakat bundan da utanıyom yes. 
Dinlemediğim için utandığım bir grup veya sanatçı yok ama, ondan kesin eminim. Müzik yapan herhangi biri, azıcık da olsa ilgimi çekmişse iki elim kanda da olsa gider bir yerlerden discpgraphysini edinir beğeni durumuma göre ya arşivimin en kuytu köşesine saklar ya da sadece uyurken dinlemeye ara verdiğim bir sürece girerim.

6. Eğer gece yolda yürürken takip edildiğini hissedersen ne yaparsın?
Tam da benim gibi paranoya sınırlarını zorlayan birine sorulacak cinsten bi' soru. Hazır aşırı yavaş yurt interneti "Al sana." diyerekten tamamen kendini kaybetmiş ve bu yüzden not defterinde takılıyor oluşumun rahatlığıyla destan yazıyorken gelin bir örnekle durumu pekiştirelim... Küçükken bir ayak bileğimin diğerinden ince olduğunu gözlemlemem üstüne bacağımın kesileceği sonucuna varıp bir köşede içli içli ağlamış ve üzülmesinler diye bunu annemlerden ayağımın kesileceği güne kadar saklamaya karar vermiştim. 

Şimdi böyle bir insan gece takip edildiğini düşünse ne tepki verir sizce? 
A) 10 saniyede bir çaktırmadan (çaktırmadığını sanıyor ama tüm dünya farkında) arkasına dönmek suretiyle etrafı kolaçan eder 
B) Adımlarını hızlandırırken bir yandan da takip edenin saldırma ihtimaline karşı ne yapıp da onu etkisiz hale getirebileceğini düşünmeye başlar ve kendini olası saldırılara karşı hazırlar 
C) Telefonla birini aramış gibi yapıp arkadakinin de duyabileceğini düşündüğü bir sesle "N'aber ya, nası gidiyo? Ha evet karateden çıktım şimdi Hakkı'lara gidiyorum. Ne? Yok, bugün karate vardı, tekvando kursum yarın b'olum karıştırıyon ehehe." türevi bi' ton şey saçmalar. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, seçilecek ismin (bkz: Hakkı) akıllara insan irisi birini getirmesi gerektiğidir. 
D) Şahin bakışlarıyla etrafı tarar ve kendini içine atabileceği açık dükkan, eczane vs arar 
E) Neşe (nam-ı diğer: Hepsi). 

7. En sevdiğin grubun konserindeyken solist seni sahneye davet edip istediğin şarkıyı söyleyebilirsin dese hangi şarkıyı söylerdin?
En sevdiğim grup henüz tanımlanamadı ama bendeki yerleri kişisel sebepler yüzünden apayrı olduğundan, bu grubun Nightwish olduğunu varsayalım şimdilik. Gelin görün ki, onların da şu an resmi bi' solistleri yok. (Marco'yu saymayın.) Bundan faydalanarak Tuomas'ın beni sahneye davet ettiğini hayal etmek istiyorum şu an. Gerçi Floor Jansen veya Marco'ya da asla hayır demezdim, yanlış anlaşılmasın. Neyse, tam şu an Tuomas beni seçti ve elini uzatarak sahneye çıkmama yardım etti. Biraz konuştuk, heyecandan aşırı saçmaladım ama o, bunu çok sempatik buldu ve bana evlenme teklif etti. HEYECANDAN DÜŞÜP BAYILABİLİRİM! Şimdi karısı olmadan önce söylemek istediğim bir şarkı var mı onu soruyor. Ben de hemen "Evet, var!" diyorum ve ardından mikrofonu kapıp The Cranberries - Zombie'yi söylemeye başlıyorum. Çünkü bu şarkıyı iyi söylediğimi düşünüyorum ve zaten bir dönem gösteri için provalarda o kadar çok söylemem gerekti ki daha çok hakim olduğum bir şarkı yok. Şarkı bitince de Paul Stanley'in Avustralya konserinde yaptığı gibi son derece havalı bir şekilde "My microphone needs viagra." diyorum ve gözlerimi açtığımda Tuomas da dahil herkes salonu terketmiş oluyor. FIN.

8. Hiç arkadaşların tarafından yargılanıp dışlandın mı?
Hayır. Sanırım yargılayıp dışlamaktansa hatalarımı veya bana katılmadıkları noktaları çekinmeden ifade edebilecek ama geri kalan kısımda kararı bana bırakan ve n'olursa olsun kararıma saygı duyan arkadaşlara sahip oldum hep. OHA DÜŞÜNDÜM DE ÇOK ŞANSLIYIM.

9. Yıl 1855. Nerede, ne yapıyor olmayı isterdin?
Yıl 1855. Dünyanın hemen her yerine gitmiş bir sirkte trapezciyim. Doğduğumdan beri burada, bu insanlarlayım ve artık hepsi ailem gibi olmuş. Gösterilerimiz, her yerde büyük heyecanla karşılanıyor ve sanırım aslan terciyecisi çocuktan fena halde hoşlanıyorum.

10. Hayatının geri kalanını Mars'ta yaşamak ister miydin?
Orada sadece şeker ve su var. Limonlu dondurmanın olmadığı bir gezegende yaşayamam ben.

11. Yerinde olmak istediğin ünlü biri var mı?
Yok, sanırım. Öldükten sonra bile insanların adımı biliyor olması düşüncesi eskiden beni çok cezbeden bir şeydi; fakat artık bunun o kadar da iyi olmadığını düşünüyorum. Adımın yaşıyor olması, benim yaşadığım anlamına gelmez ve bu yüzden hiçbir şey ifade etmiyor bana. Ölen birinin hatırasını yaşatma fikrini de çok saçma buluyorum. ALOO??? ADAM ÖLMÜŞ, FARKINDA MIYIZ?
Yaşarken ünlü olmayı ise her zaman can sıkıcı bulmuşumdur. Özgürlüğüme her şeyden çok bağlıyım sanırım ve rahat nefes alabilmek, benim için her şeyden önemli.


Şimdi gelelim benim sorularıma. Üşenirsem atlarım demiştim ama eğlenceli olacağa benziyor. Üstelik birilerini mimlemeyeli de uzun zaman oldu.
1. Bir gün uyanıyorsun ve daha önce adımını bile atmadığın bir evde buluyorsun kendini. Odaya perdeleri açmak için giren hizmetçi kıyafetli kadınla olan kısacık konuşmanızdan evin tek çocuğu olduğu çıkarımını yapıyorsun. Annen, baban ve varsa kardeşlerin gitmiş; yerine kendini annen ve baban olarak tanıtan iki yeni insan gelmiş. Ve bir de koca bir malikâne. Civardaki, hatta belki de tüm ülkedeki en zengin ailesiniz. O anki tepkini, düşüncelerini ve ne yapacağını yazmanı istiyorum. Gerçek ailen mi yoksa buradaki rahat ve para mı?
2. Hayatında yaşadığın en saçma ve anlamsız olay neydi?
3. Aşağıdaki yazacağım ikililerden (ara ara üçe de çıkabilirim, bakıciiz.) hangisini seçersin?
* John Lennon - Paul McCartney
* Paul Simon - Art Garfunkel
* Elizabeth I (nam-ı diğer, The Virgin Queen) - Mary I (nam-ı diğer, Bloody Mary)
* progressive rock - post rock
* Simpsons - South Park 
* Matematik - Coğrafya
* 70ler - 80ler - 90lar
* Fantastik - Bilim Kurgu
* Ütopya - Distopya
* sonbahar - ilkbahar
* Tarja Turunen - Anette Olzon - Floor Jansen
4. Bu sabah uyandığında aklına gelen ilk şey neydi?
5. Favori albümün? (En fazla iki tane, o da çok kararsız kalırsan diye.)
6. Arkadaşının evine akşam yemeğine gittin. Yol boyunca "Ya yemekleri sevmezsem... Ne tepki vereceğim?" diye düşündün ama olaya bak! Masada en sevdiğin yemekler var. Büyük bir mutlulukla arkadaşının annesine, "Aa en sevdiğim yemekleri yapmışsınız, elinize sağlık!" dedikten sonra önündeki tabaktan bir çatal alıyorsun. Ama o da ne??!! Hayatında yediğin en kötü yapılmış en sevdiğin yemek! Tüm mideni ağzında hissediyorsun, neredeyse kusacaksın. Bir yudum su içtikten sonra diğer yemeklerden de tadıyorsun fakat hepsinde aynı hüsran! Ne yaparsın?
7. Küçükken şu anki yaşına geldiğinde nerede, ne yapıyor olmayı hayal etmiştin? Bu hayale az da olsa yaklaştın mı sence? Yoksa gitgide uzaklaşıyor musun?
8. Yalnızlığı mı yoksa her daim bir insan kalabalığı içinde yaşamayı mı tercih edersin?
9. Kendine en yakın bulduğun üç roman/dizi veya film karakteri? Ya da istersen tüm üçlüleri yazabilirsin.
10. Yağmuru ne kadar seviyorsun?
11. Sence elli yaşına geldiğinde nerede, ne yapıyor olacaksın?
Mim için ise seni, seni ve seni seçtim. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Bol şans!
Not: Üşeniyorsanız, yapmayın gençler, zorlamanın alemi yok. Zira devasa oldu benimki, tekrar okuyup imlâ hatalarını düzeltmeye bile üşendim.


Fotoğrafı hiç sevmedim niyeyse,
o yüzden sona koyuyorum sırf eklemiş olmak adına.
Darılmaca gücenmece yok.

Apr 15, 2013

meraba, birazdan kendimden alıntı yapacağım.

meslekler konusunda kafam hep çok karışık oldu. çünkü neredeyse her şeyi olmak istiyordum. çocukluğumdan beri haber spikeri, arkeolog, astronot, adli tıp uzmanı, göz cerrahı, psikolog, sınıf öğretmeni, oyuncu, mimar, vokalist, piyanist, trapezci ve şu an aklıma gelmeyen milyon tane şey daha olmak istedim. bunları çocukken istemek garip gelmiyor kulağa ama ben bütün bunların hepsini hâlâ istiyorum. ve işte bu garip. hani birkaç tanesi diğerlerinden daha ağır bassa bile asla bir tanesi hepsini yok edip liderliği ele geçiremiyor. ve bu yüzden tek bir hayata sahip olmak, beni dünyada hiçbir şeyin edemeyeceği kadar mutsuz ediyor. yani bunun bilincinde olmak, demek istediğim. bu şekilde elimdeki o tek hayatı da mahvediyorum, farkındayım. ve işte yine olaylar aynı kapıya çıkıyor: "her şeyin bilincinde olmak bir hastalıktır." ama zamanla bir şeyi daha farkettim. tiyatro yaparken, kısa bir süreliğine de olsa bu hayatların her birine -kısmen de olsa- sahip olma şansı yakalıyorsun ve işte sanırım tiyatroya kafayı bu kadar takmamın sebebi de bu. gerçi henüz öyle işin ehli sayılmam, hatta henüz hiçbir şey bilmiyorum bence ama bilmek istiyorum. bilmek ve içinde yaşamak.

cheers!

...ve bir kez daha her şeyi batırdım.

trying to be bad.




Comboma bakılırsa, yine çok değişik kafalardayım ve yine umursamıyorum -ya da öyle sanıyorum-.
Yalnız şu son videoyu her izleyişimde Kurt Sutter'a tekme tokat dalasım geliyor.

Apr 12, 2013

bir takım düşünceler.

Ben insanları çok yanlış şekilde seviyorum galiba ya. Herkes birbirini aynı şekilde seviyormuş da bir ben farklı  seviyormuşum gibi söyledim ama öyle değil. Demek istediğim, çok yanlış seviyorum. Ya yanlış şekillerde, ya yanlış insanları ya da E) hepsi. Çok bağlanıyorum, çok sahipleniyorum, çok güveniyorum ve sonra bir bakıyorum, elimde hiçbir şey yok. Belli ki insanoğlu bağlanılmak, sahiplenilmek ve güvenilmek için yaratılmamış. Yalnız kalmak cidden sorun değil ama benimle ilişki kurma konusunda bir şeyler her defasında zor geliyor insanlara. Ya da bana öyle geliyor. Ama her şekilde çok can sıkıcı. Belli ki ben de sevilmek, güvenilmek ve sahiplenilmek için yaratılmamışım. E hazır yapabiliyorken dinleyeyim o zaman, BU MÜKEMMELLİĞİ.

Apr 9, 2013

Sonra güldüm.


Lisedeki edebiyat hocalarımdan biri için kolaylıkla "garip adam" diyebilirdiniz. Sürekli ders çıkarmamız gerektiğini düşündüğü anılarını anlatır; sonra tepki alamayınca dersi kendi çıkarır, önümüze sürerdi. Niye bilmiyorum, anlattıklarının çoğu hâlâ aklımda. Çok ciddiye aldığımdan ötürü de değil üstelik. Tüm pokémonların isimlerini ezberlemeye benzeyen bir akılda kalmışlık da değil ama.

Yine bir gün, aynı adam, aynı öğrenciler, aynı ben ve bir anı; bir sınıfa doluşmuşuz. Dedi ki,

"Bir zamanlar 'İleride suya para ödeyeceğiz.' dediğimde insanlar gülerdi. Şimdi de diyorum ki, ileride havaya da para ödeyeceğiz!" 

Gülmüştük. Haksız olduğu için değildi ama.

Halimize gülmüştük galiba.

Az önce de aklıma şey geldi, "komedyenlik" diye bir meslek var. Gülmek için para ödüyoruz. Aslında birçok şey için para ödüyoruz; doymak için, rahat uyuyabilmek için, tatmin olmak için, eğlenmek için, ağlamak için, hissetmek için... Sonra aklıma edebiyat hocam geldi. Sonra da bütün bunlar.

Hepsi.