Nov 29, 2013

INIO ASANO

Bu adamın mangalarında bir şey var. İlk sayfadan itibaren insanın gözünün içine bakan bir şey. Nijigahara Holograph'ta "Ha-ha! Just ignore them! Ignore them!"deki o çarpık gülüş, "In which case, what an empty world we live in."deki batan güneşin sıcaklığı, Umibe no Onnanoko'da "Sex with love is an illusion." sahnesindeki tene değen klozetin soğukluğu ve akabinde kızın "Be quiet!" konuşma baloncuğunda verdiği nefes ya da Punpun'un ellerinin siyahlığı ama çok güzelliği mesela. Aldırış etmemeye çalışıp okumaya devam ediyorsun ama huzursuzluk diz boyu. Sonra, bir sayfanın ufacık bir yerinde, belki bir konuşma balonunun içinde ya da Asano'nun kullanmayı pek sevdiği o siyaha doymuş fonun üzerinde suratına çarpıveriyor. ZBAM!!!
Şimdi bekle öyle,
suratına yerleşmiş çarpık gülüşünle.

Bilmiyorum, belki tüm bunlar sadece bana bir şeyler ifade ediyordur ama ense kökümden tutup sarsıyor beni bu adamın yazıp çizdikleri. Beni içine çektiği karadelikte mutsuzluktan o denli sarhoş oluyorum ki, bıraksalar orada öleceğim.

Nov 26, 2013

bir kafam var, al o da senin.


İster sevgilin, ister evladın; kim olursa olsun, hayatını kendinden başka biri odaklı kurmak dünyanın açık ara en aptal işi. Her iki taraf için de. İki tarafta da bulunduğumdan iyi biliyorum.

Hayatımın merkezinde kendimin değil başka birinin oturduğunu farkettiğimde aptallık yapmaya doyamayacak kadar küçüktüm; ve nitekim doymadım da. Aptallığım aldı başını yürüdü gitti. Hayatımın merkezi öyle bir kaydı ki sonra. Ve yer,
öyle bir kaydı ki ayaklarımın altından.

Bulunduğum ikinci tarafı da anlatacaktım; anlatamadım. Yine. Yirmi yıldır sindiremediğim şeyler var zira. Bir adım atsam kurtulacağım oysa.
Şimdilik tam buraya kafama göre birleşik yazılan bir "herneyse" iliştiriyorum -birleşik yazılan "herneyse"ler her zaman en güzelleri olmuştur çünkü-.

Bu gece Savunma'yı izlemeye giderken Hell's Angels yelekli, İngilizce konuşan, dövmeli adamlar gördüm İstiklal'de. Vaktim olsa adımlarımı ağırdan alır, gerçekten kulüp üyesi olup olmadıklarını öğrenmeye çalışırdım. Başkalarının konuştuklarını dinlemek çoayıb biliyorum ama stalker ruhum merak etti bir kere. İnternet sitelerinde TR şubesi -xclkvjxb- olarak görünen tek kulüp üyeleri de hapiste görünüyor.

Yurda dönerken de çok güzel bi' motor gördüm ortalık yerde. Benim bırak motoru, varolanı da çaldıklarından ötürü üç tekerli bi' bisikletim bile yok şu an. Kamboçya'ya da gidemiyorum. Oh valla ya. Neşe'ye biçilen kader oturup SoA izlemek ve bununla avunmak olmasaymış keşke.

Ayrıca, şu tepedeki şarkının sountracki olduğu filmi bir kez daha mı izlesem acaba ya. Durumum yeterince boktan değilmiş gibi bi' filmin ağzıma sıçmasına ihtiyacım var ve o, bunu güzel başarıyor.
Herneyse.

Nov 25, 2013

AHLAK, kocaman soru işareti.

Bir iki post aşağıda "Tastamam görünen her şey, eksik hissettiriyor." demişim ya, işte bu, bu çok güzel örnek. Tastamam görünen ama eksik hissettiren, daha doğrusu eksik -hatta tamamen içi boş- olduğunu hissettiren bir şey. Süregelen ahlak kavramı, günümüz ahlak tanımı ve gelecekteki evrimi. Elde kalan hep aynı içi boş detaylar.
Ve ahlakın ahlaksızlığı.

Nov 18, 2013

Birilerini anlamaya çalışarak değil aşağılamaya çalışarak yaşıyorsanız vay halinize!

21. yüzyılın en hastalıklı hissiyatı sanırım bu: Bir yandan insanlara "Bakın ne kadar da süperim..." imgesi vermeye çalışırken, diğer yandan aynı insanlar hakkında "Ve sen de bir o kadar rezilsin!!!" şeklinde düşünmek. Hatta belki şu "tanrının ruhunun bir parçasından yaratılmış olma" olayına bile insanlık olarak o kadar inanmak istiyoruz ki artık hepimiz birer "tanrıcık"ız! Peki yaşadığınız her anı bok ederken hayatın sonunda elinize ne geçeceğini sanıyorsunuz?

"Bir tek şu gülmelerimiz yanımıza kâr kalacak!"

Nov 10, 2013

kafalar neden yanar?

"Her günün orta yerinde,
Her an içine düşülebilen
Bir büyük boşluk
İnsan şeklinde."

Tastamam görünen her şey, eksik hissettiriyor.

Nov 4, 2013

I am a child of universe, said YES and the life has began.

Placebo, Angkor Wat, 2008.
Öncesinde haberim olsa da, o dönem gitme ihtimalim sıfırla kapı komşusuymuş gerçi ama insan yine de üzülüyor böyle bir şeyi kaçırdığı için. Hele de konser mekanı "Beni muson yağmurlarında yıkasınlar!" ülkesi olunca... Bir gün benim olacaksın Kamboçya! Ya da ben senin.




Hazır konser muhabbeti de açılmışken, 5 Ekim'de Salon IKSV'deki Moddi konserine de değineyim. Dünyanın en sempatik, en tatlı, en mütevazi, en mükemmel insanı sanırım bu adam! Stuck in the Waltz'ı söylemeden önce söyledikleri sağ olsun, on milyon kat daha çok sevdim ve sahiplendim şarkıyı. 5 Ekim 2013, 10:55pm, şimdiye kadarki hayatımın en mutlu anlarından biriydi bu yüzden. Let's face it! We're stuck in the waltz!!!

Ayrıca 20 Kasım'da Olafur var Salon IKSV'de, gelin! Gidemediğim Mor Karbasi, Ane Brun ve Blonde Redhead'ten sonra teselli konseri seçtim kendisini. Daha iyisi olamazdı zaten.

Yalnız bu konser olayına şimdi bir kere başlayınca devam edesim geldi. Bir araya, sağa sola, bir yerlere "Canlı izlendi, zevkle kafalar yakıldı!" tadında bi' liste hazırlayabilirim en azından. Ya da üşenmezsem yazarım, destansı!