Jul 19, 2013

All is Wild, All is Silent bir albüm için güzel isim. Ama gerçekte öyle olmak zorunda değil. Hiç değil.

Tek işimin yürümek olduğu bir gün, İstiklal.
Yanıma engelliler için gazete satan biri yaklaşıyor ve her gün kaç kişiye sıraladığını kestiremediğim klasik girizgahıyla lafa başlıyor. Yüzünü hatırlıyorum. Başka bir gün de yanıma gelip benimle yürümüştü. O zaman da gazete satıyordu ama almam için zorlamamış, hatta teklif bile etmemişti. Sadece adını söylemiş, yaptığı şeylerden, okulundan falan bahsedip ona yardım edip edemeyeceğimi sormuştu. Ne dediğimi hatırlamıyorum ama sonuç olarak yardım etmeyip yoluma devam etmiştim. O gün tekrar görünce merhaba deyip ismiyle hitap ettim. Afalladı ilk başta. Sonra "Hayret! İnsanlara ismimi söylemem ama sana söylemişim demek ki." deyip yardım edip edemeyeceğimi sordu. Önümde duran -muhtemelen boş geçecek- saatlere bakıp yardım edebileceğimi söyledim. Daha öncesinde neden gazete satanlardan gazete almak istemediğimi anlatmıştım ona: Birilerine yardım etmek istiyorsam, bunu gönüllü kuruluşlara giderek ya da bizzat yapabilirdim. Yardım için, bu işi büyük oranda çıkar amaçlı yapan insanlara güvenmiyordum.

O, insanlara gazete satmaya çalışırken yanında dikiliyordum öylece. Para vermeyi kabul etmeyen insanların arkasından veya yüzüne hakaret ederken, gazete alanlara çoğu zaman teşekkür bile etmeden yanlarından ayrılınca onları cahil olmakla itham ediyordu. Yaptığı şeyi doğru bulmadığımı söylediğimde gülüp geçiyordu. Ara sıra "Bu dağıtım iznimiz." diyerek bir belge gösteriyordu insanlara. Bir ara alıp dosyanın içine baktım, onun fotoğrafı vardı ama ismi farklıydı. "Bu sahte, değil mi?" dedim. "Tabii ki kızım." dedi. Kızım diye hitap edilmesinden ne kadar rahatsız olduğumu düşünmemeye çalışarak, "Gazete için fazladan toplanan paralar nereye gidiyor?" diye sordum. "Gazete iki buçuk lira, üstü de benim." dedi. On, yirmi lira aldığı insanları düşündüm. "İğrenç." diyebildim sadece, "Öyle düşünme, 9-10 tane tekerlekli sandalye aldık." diye karşılık verdi. "Bu da sizin vicdan rahatlatma yönteminiz." dedim, "Evet." diye cevapladı. Soru sormamıştım. Ne düşünüyorsam her şeyi açıkça söylüyordum, -öyle görünmüyordu ama içten içe- sanırım rahatsız oldu. Bir süre sonra "Çok safsın. Bu dünyada yolunmazsan yolunursun. Evet, bu işi yapıyorum ve bu yüzden ben buradayım, sen burada." dedi kendi için yüksekte bir yeri işaret ederken benim için aşağıları göstererek. "O sadece senin gördüğün." dedim ve gitmek istediğimi söyleyip ayrıldım yanından.

Peki bunu neden şimdi anlatıyorum? 
Az önce, bu seneki film festivalinde izlemek istediğim ama gidemediğim, sonra Aylak Kedi'nin blogunda görüp anımsadığım filmi, Inch'Allah'ı izledim. Sonrası boşluk. Uzun zamandır aynı şeyi düşünüyorum, insanları. Film de, anlattığım olay da yine aynı kapıya çıktı.
İnsanları düşünüyorum.
Bazen düşünmek canımı acıtıyor.

Adım Neşe. On dokuz yaşındayım. Ailem Bulgaristan doğumlu ama onlara Bulgar diye hitap ederseniz alınır, kırılır, hatta kızarlar. Ve onlara böyle hitap ettiğinizde size Türk olduklarını söyleyecek, soylarının "ilk Türkler"e dayandığını iddia edeceklerdir. Neticede, Türk'üm. Türk vatandaşıyım ve Türkiye'de doğdum. Küçüklüğümden beri (burada aşağılanıyor gibi görünmemeleri için açıkça yazmayacağım) bazı etnik kökenlere ve dini inanışlara sahip insanlarla evlenmemem konusunda defalarca uyarıldım. 

Ben sanırım son on dokuz yılda hiçbir şey öğrenemedim. 

Zira bütün bunların ne anlama geldiğini anlamıyor, anlamak istemiyorum. Çünkü bütün bunların bir anlamı olduğuna inanmıyorum. Türk olmak ve başka bir millete mensup olmak arasındaki farkın, farklı ülke sınırları içinde doğmuş olmaktan ileri gittiğini düşünmüyorum. Aynı şekilde tamamen şans itibariyle sahip olduğumuz şeylerde övünülecek bir taraf da göremiyorum.

İnsanları düşünüyorum.
Tek tek, her birini.
Her birimizi.
Dünyada nasıl bir arada yaşadığımızı, birlikte değil. Yaşamak için kurduğumuz düzeni. Yaşamak için bizden çok öncekilerin kurduğu düzene nasıl da itaat ettiğimizi. Şansı. Şanssız olanların çektiği acıları. Aklım, bütün bunları görmezden gelmeyi almıyor artık. Bu dünyanın her karış toprağı hepimizinken, aynı ülke sınırları içinde doğup aynı ülke sınırları içinde ölenleri düşünüyorum. İçim bir kez daha acıyor.

Bunu, yazının bundan sonrasında yazacağım şeyler için söylemiyorum ama çok uzun zaman önce aldığım bir karar var: Bu blogda siyasi içerikli bir yazı yazmayacaktım. Hem siyasetten nefret ediyor hem de buraya yazmayı gereksiz buluyordum. Her zaman "Bir şeyden memnun değil misin? Sokağa çık."cılardan oldum çünkü ve sokağa çıktım. Her protestoda, benimle birlikte yürüyenleri gördükçe bir şeylerin değişebileceğine dair umutla doluyor; değişmediğini gördükçe kahroluyordum. Kendimi tam anlamıyla işe yaramaz hissediyordum. En son, Gezi Parkı olaylarında benimle birlikte sokağa çıkmış insanlar arasındaki direnişi ve yardımlaşmaya tanık oldum. İçimde bir şeyleri değiştirebileceğimize dair hâlâ daha yanmakta olan o minik alev, körüklendi, kocaman oldu. Ve insanlara yeniden inanmak istedim.

Saf olmakla ilgili bir problemim yok, saf olabilirim veya saf olarak nitelenmeyi kabul edebilirim. Yine de hâlâ inanıyorum ve inanmaya devam edeceğim; çıkar gözetmeden yardımlaşabilen, biz-siz-onlar diye ayrılmayacağımız bir topluma.


8 comments:

glennis. said...

Neşe..

Kalbimdekileri birebir yaşayıp bunu kelimelere dökmüşsün adeta..

o cocugu ben de taniyorum sanirim ayni kisiden bahsediyorsun, ifsa etmek istememissin ama fotograf bolumunde okuyor desem? belki o dur. surekli denk geliyorduk "evet onceden de burdaydin, konusmustuk" demistim. Gunde yuzlerce insanla karsi karsiya geliyor muhtemelen hatirlamamasi bu yuzden.

Baska bir adam da meydanda otururken bulmustu beni. once guzellikle ilgili bir seyler sicti sonra gerek olmaz ama guzellik salonuna gelmek ister misiniz oldu sonra hayir lari ust uste aldiginda en son cantasindan dandik iki uc kitap ayraci cikarip " bari yardim yapin engelli cocuklar icin " dedi , sok oldum. Kurtulamiyordum adamdan bikac lira verdim, aldim kartondan kesilme ayrac imi. hala daha o salaga parayi verdigim icin vicdan azabi cekerim. para aldikca devam ediyorlar insanlarin duygularini somurmeye cunku..

Bizim okul sence de bu olaylarda bekledigimizden pasif kalmadi mi? ben daha fazlasini beklerdim.. belki de kapanisinin direkt uzerine denk geldi diyedir..

Yazacak cok sey var..
ama bigun rihtimda oturur konusuruz bunlari senle. biraz merhaba merhaba kaldik genelde.. :)

kendine cok iyi bak..
Ben bir seylerin duzelebilecegine inaniyorum.
Sen de bu umudu hep icinde tasi :)

Neşe said...

Yok o değil ama "fotoğraf bölümünde okuyorum" diyeni de biliyorum sanırım. Hatta fotoğraf bölümünde okumuyor o, bizim okulda ama hangi bölümde bilmiyorum. Sürekli çatıda görüyorum. Daha ilk geldiğim günlerde sırf başımdan atabilmek için bu bahsettiğin çocuktan gazete almıştım, ilk ve son oldu. Üç lira dedi sonra beş lira daha istedi falan. Gazete almayınca kötü hissediyordum bazen ama işin iç yüzünü görünce artık gönül rahatlığıyla geri çevirebileceğim hepsini.

Bu yazıda bahsettiğim de bizim okulda, konservatuvarda tiyatro okuduğunu iddia etti ama millete de Müjdat Gezen'de bilmem kim hocanın öğrencileriyiz diyordu. Ben de bir ara araştırmıştım bu işleri, "Müjdat Gezen lisanslı öğrenci kabul etmiyor, nasıl hem bizim okulda hem MSM'de okuyabiliyorsun? Bu da yalan, değil mi?" dedim. evet veya hayır diyemedi, oyunumuza gel falan dedi sadece. Belki bu bahsettiğim çocuk da durdurmuştur, hatta kesin satmaya çalışmıştır da belki eyyytereebeaa deyip sen durmamışsındır.:d Çünkü bana da birçok kez denk geldi ama geçip gitmiştim, durmamıştım. Arkamdan sövmüştür azscdvbnm

Ayrıca evet ya. Konuşacak çok şey var lakin bi' türlü fırsat olmadı! Neyse ben eylülde geleceğim zaten, daha bol bol fırsatımız olacak nasılsa.

Bir şeylerin değişeceğine ben de inanıyorum ve inananları gördükçe mutlu oluyorum.:) Seni de kooooocccccccaaman öpüyorum!
Bolca sevgiler.

bazenoyleolur said...

İnsan almayınca kendisini böyle suçlu hissediyor ama aldığın zamanda durumlar ortada. Ben de onun yerine kuruluşlara yapmayı tercih ediyorum. Hep içimde kalmıştır, kan verememek. Kan değerlerim düşük olduğu için benden kan almıyorlar ve bu beni çok üzüyor.

Ayrıca, ben de inanıyorum ki bir gün her şey daha güzel olacak. Siyasi görüşler, etnik kökenler umursanmadan önyargısız bir şekilde birbirimize yaklaşacağız.

Neşe said...

En iyisi!
Ben de kan vermeyi upuzuuuuuuuuun bir süredir düşünüyor ve çok istiyorum ama kansızlık var bende de biraz, güvenemiyorum. Bir de Kızılay'ın son olaylarda kılını bile kıpırdatmamış oluşu sinirimi bozuyor ama yine de kan vermek için en ideali o sanıyorum.

Zamska said...

meraba. yeni blog açtım. bloglarını da çok beğendim. bu konuda sizden farkı düşünmediğimden yapacak pek bir yorumum yok ama iletişmek amaçlı bu yazıyı yazıyorum. bloguma bakıp yazılarım hakkında görüş bildirirseniz sevinirim http://www.highwaytozamska.blogspot.com/ iyi günler:)

deeptone said...

ya çok iyi anlatmışsın.

ilk bölümdeki çocuğu yazman iyi olmuş. çok şey öğrendim yazından.

ikinci bölüm ise, ne diyim, boşver insanları, önemseme.

:)

Neşe said...

Zamska,

aa meraba! beğenmene çok çok sevindim:)

Neşe said...

deep,

haklısın. yine.:)

sevgiler