Jan 31, 2011

Hayalleri gerçeklerden ayırırım ve bu anlamda oldukça laik biri sayılırım.

Benim kadar çok hayal kuran ve aynı zamanda benim kadar gerçekçi olabilen biri daha yoktur, ciddiyim. Gerçek hayatta ne kadar realistsem, yalnız kaldığımda da o kadar hayalperestim. Tabi beni tanıyanlar hayalperest yanımı pek farkedemezler, bu yüzden daha çok güçlü görünürüm onlara. Ama aslında boğazıma kadar işlemlere, problemlere ve formüllere gömülmüş de olsam, hayal kurabilirim ben. Çarpma işlemi yaparken, tüm bu düzenden sıkılan bir 8 ayaklanabilir ve isyan çıkarabilir mesela. Sonra Matematik İmparatorluğu büyük bir çöküş dönemine girer falan. Ve hatta iyi bir çocuk olursanız, siz de bir gün beni kalemimi alıp soruların başına oturmuş bir şekilde zor bir soruyu azarlarken görebilir ve halime gülebilirsiniz.

Neyin nasıl olması gerektiğinin bir önemi yok. Kural yok, zorunluluk yok, imkansızlık yok. Neyi nasıl istiyorsam öyle yapabilirim. Hayal kurarken bu güce sahibim, hepimiz sahibiz. Taşrada sıradan bir hayatı olan çiftçinin karısı da olabilirim, civarın en güzel ve beğenilen kızı da. Ya da kraliçe olurum ve geri kalan herkes de kölem. Sınırlama yok. Hayalin gelişmesini sağlayan da bu aslında. Sadece akışına bırakmak.

Her gece, herkes uyuduktan sonra gökyüzünden pencereme altından bir ip merdiven iner. Siz görmezsiniz ama ben bulutlara çıkarım. Ay'la yeşil çay içeriz. Aramızda kalsın ama biraz dırdırcı biri. Bütün gece bana bağırsak problemlerinden ve hala evlendiremediği oğlundan bahseder. Çok çapkın ve son derece yakışıklı biriymiş dediğine göre. Ama ben bunlara inanmıyorum. Öyle olsaydı çoktan 4.ye falan evlenirdi. Yine de onun yanındayken sıkılıyorum sanmayın. İlginç ve komik hikayeleri de vardır. Bir gece siz de benimle gelmelisiniz. Ay'dan sıkılırsanız başka yerlere de gidebiliriz. Hatta sizi 26.galaksideki şatoma bile götürebilirim! En son saydığımda 2068 odası vardı. Oldukça büyük. Üstelik suyun üzerinde. Sürekli yüzüyor. Bu yüzden her gittiğimde onu farklı bir yerde buluyorum. Bu kadar büyük olmasının bir sebebi de bu. Suyla birlikte sürekli oradan oraya sürükleniyor ve ben de her yerden kolayca görünebilen bir şey inşa ettirdim ki; kaybolduğunda aramak zorunda kalmayayım. 

Aslında geceleri odamda biraz da bilerek uyumuyorum. Yatağımın altındaki yeni evli bakteri çiftinin bir çocukları oldu ve en ufak sesten bile etkileniyor. Ben de onu ürkütmek istemiyorum ve aslında benim için de değişiklik oluyor. 

Bir keresinde çok garip bir şey oldu. Tam gökyüzünün 45.katını çıkarken ip koptu. Birden panikledim ve hiçbir şey yapamadım. Sürekli aşağı düşüyordum. Böyle bir şey başıma ilk kez geliyordu çünkü ve açıkçası biraz da korkmuştum -bu da aramızda kalması gerekenlerden biri-. Böyle bi' 10 kat falan düştüm sanırım. Sonra heyecanım azaldı ve kanat çırpmaya başladım. Sonra yükseldim yükseldim yükseldiiiiim... Çoban Yıldızı'yla göz göze gelecek kadar yükseldim. Biliyor musunuz, hiç yanından ayırmadığı bir kavalı vardır ve onu takip eden bir yıldız sürüsü. Ama yanındaki yıldızlar o derece küçükler kiii. Düşününce komik geliyor, farkındayım. Hatta şu an salak salak sırıtıyor bile olabilirsiniz bu kadar aptalca konuştuğum için -ya da içinizdeki çocuk çoktan ölmüştür ve somurtarak ekrana bakıyorsunuzdur-. Ama durum bu. Genelde herkes şu sıradan hikayeyi bilir; çobanlara yol gösterdiği için adı çoban yıldızıdır falan. Hayır! O aslında gerçek bir çoban. Ve ben güttüğü küçük yıldızlarından tozlar toplayıp ip haline getiriyor ve kendime kazak örüyorum. 

Herneyse, çok uzattım. Merdivenin inmesine hala birkaç dakika var ve ben beklerken sıkılıyorum işte. Belki bu gece de bir değişiklik yapar ve merdiveni kullanmam. Kendime bir ağaç kovuğu bulur ve orada kitap okurum sabaha kadar. Ve eğer şanslıysam yağmur yağar ve böylece beni rahatlatacak bir müziğim de olur. Sonra sabahın ilk ışıklarıyla gökkuşağı belirir ve ben turuncuyu takip ederek buraya dönebilirim. Belki de dönmem.

Jan 27, 2011

4011 gözlük modelleri. (Veresiye teklif etmeyiniz!)

Gecenin 3 buçuğunda yapılabilecek sınırlı sayıda şey vardır. Ya sıkılır ya uyursunuz mesela. Eğer siz de benim gibi sıkılmayı uykuya tercih edenlerdenseniz, bir zaman sonra kendinize uğraşacak bir şeyler ararsınız. Muhtemelen beyniniz de günün yorgunluğunu üstünden atamamış olduğu için mantıklı kısmını devre dışı bırakacak ve onun yerine hayal gücünü devreye sokacaktır. Yani en azından benimki öyle yapıyor. -Tamam, anladım. Belgesel tadında yazı yazamıyorum.-

Herneyse.
Sonuç olarak; sıkılıyorum, evet. Ben de aldım elime kağıt kalemi, maksat zaman geçsin. Sonra da bunlara can verdim.

İşte karşınızda 2011 gözlük modelleri.
(Aslında 4011 daha mantıklı bir yıl bu modeller için.)

























Son resim için özel not: 4011'de ortaya çıkacak olan yeni ırkları yok sayamazdım. Müşteri, velinimetimizdir.

Jan 25, 2011

Tamam, bu şarkıya aşık olmamak işten bile değil. Biliyorum.

"i once fell in love with you just because the sky turned from gray into blue.."

Jan 24, 2011

Bi' kız vardı dersiniz ve eklersiniz; elektriği sevmez, karanlıktan korkardı.

Elektriğin henüz icat edilmediği çağlarda yaşama fikrini daha cazip bulduğumdan mıdır bilmem, bu elektriğin benimle bir derdi olduğu ortada. Deli gibi ihtiyacım olduğu zamanlarda gitmeye pek bir meraklı kendisi. Aklı sıra "Hehhee bak ben ne kadar da önemliyim, uf ne biçim de önemliyim, bensiz bir bok yapamıyorsun lan utan." mesajı veriyor bana ama yemezler canım. 

Bak mesela bir keresinde, geziye gideceğim. Sabah kalkmışım, saçımı yıkamam gerek. Banyoya girip saçımı şampuanlamamla elektriğin gitmesi bir oluyor. Küfrede küfrede soğuk suyla duruluyorum saçımı ama kurutma makinesi çalışmıyor, hava berbat ötesi. O an, karşıdaki fırına gitmemem ve şöyle bir diyalog yaşanmaması için hiçbir neden kalmıyor:
Fırıncı- Buyur abla?
Saçlarından sular damlayan bir ben- Ben, dedim, rica etsem, dedim, jeneratörünüzü birkaç dakikalığına kullanabilir miyim acaba, dedim ama kullanamam herhalde. Oldu o zaman, iyi günler.

Bir başka gün, çok sıkılmışım film izliyorum internetten. Filmi de tek part olarak koymuşlar. Benim kafada ampul yandı hemen: "Dolsun da öyle izlerim." Bunu hangi akla hizmet düşündüm hiç bilmiyorum. Neyse ben bekliyorum falan, dolmasına yakın bir anda ekran karardı. Ama aslında kararan dünyamdı. Başımdan aşağı sıcak bir şeyler indi yani, hissettim resmen. Sonra ertesi gün inat ettim, aynı filmi ikinciye açtım. Bu defa beklemiyorum, takılırsa durduruyorum. Tam ortasına geldi ve elektrik yine gitti. Ama hayır, sonunda izledim ben o filmi.

Daha başka bir gün, açmışım bir Word sayfası. Yazıyorum da yazıyorum. Böyle bayağı New York Times Bestseller tadında bir romana başlamışım ve hayatımda ilk defa tıkanmadan 30 sayfa falan yazmışım. Elektrikle aramızdaki yıllardır süregelen husumetten dolayı gidebilme ihtimali de geliyor aslında aklıma ama biraz üşengeçlikten biraz da yazıya kaptırdığımdan kaydetmiyorum yazdıklarımı. Sonra, sonrası yine siyah ekran. Döngü... Elektrik gelince ağlamaklı, açıyorum bilgisayarı ve Word kurtara kurtara 2 paragraf kurtarmış. "Hay..." diye başlıyorum "...senin kalıbına ben..." ve sonu Bill Gates'e kadar uzanan bir küfür geçiş töreni başlıyor.

Ve işte bugün, yarınki analitik sınavı için çıkmış soruları bilgisayara kaydetmişim. Hoca onlardan seçip soracak. Ama hiç çalışasım yok. Hala "5 dakka sonra çalışçam ya valla bak." kafasını yaşıyorum. Bir yandan da o blog senin bu blog benim dolanıyorum. Ve beklenen an yine geliyor. Etraf derin bir sessizliğe ve koyu bir karanlığa bürünüyor. Allahtan çok bekletmedi de geldi geri eşek sıpası.

Ha, ayrıca şöyle bir gerçekte var ki, beni en az 10 kere falan elektrik çarptı sanırım. Hatta birinde ayağım sudaydı, diğerinde saçlarımın dikilmesine ramak kalmıştı falan, öyle küçük çapta olaylar da değil. 

Cidden ya, bu elektrik hiç mi elektrik alamamış benden lan?! Bozuluyorum ama.

Jan 14, 2011

Eğer birinin uykudan uyandıktan sonra uykusu olamayacağına inanıyorsanız, bir de beni görün derim. Ben ki; 20 saatlik bir uykunun ardından bile "Ama halaaa uykum var benim!" diyerek uyananlardandım, şimdi 6-7 saatlik uyku bana nasıl yetsin? Tabi ki yetmiyor ve bu, hayatımı şu şekilde biçimlendiriyor: Uyku, okul, uyku, okul, uyku, okul...döngü...

Ayrıca yemek yapmak dünyanın en iğrenç işinden biraz daha az iğrenç. En iğrenciyse kesinlikle yemek yaparken altını üstüne getirdiğin mutfağı toparlamak. 

Jan 11, 2011

Dikkatsizlik kanımda mı var?

Cnbc-e dergi aldığını sanarak Cnbc-e Business dergisini alan çok zeki insan ben oluyorum. Yolda paketi hunharca yırtıp hediye ajandayla karşılaşmayı beklerken vergi ve sigorta affı ekiyle karşılaşmam da görenlere duygusal anlar yaşatıyor, evet.
Şimdi de verdiğim 6TL boşa gitmesin diye oturup her kelimesini okuyacağım.

Jan 9, 2011

Sıkılmaktan daha kötü bir şey varsa; o da, sıkıntını geçirecek bir şey olmamasıdır.

Ben işin ortasını bulamıyorum. Daha doğrusu ortada duramıyorum. İlla bir tarafa dahil olmak zorunda kalıyorum. Aslında zorunda kalmak değil de, bir süre sonra bir bakıyorum ki yine taraf olmuşum işte. Sağıma soluma eşit uzaklıkta, eşit yüklerde cisimler koyup elektriksel alan oluşturarak kendimi ortada tutmaya çalışsam bile işe yarayacağını sanmıyorum. Fizik kanunları bile bir şey yapamaz artık. Bu kadar umutsuzum bu konuda işte.

Niye mi şimdi ben böyle kafayı yemiş gibi yazılar yazdım? Sorun şu ki, ben ya hiç çalışmıyorum ya çok çalışıyorum. Yani 2 gün deli gibi çalışsam sonra 1 ay yatıyorum. Kitapları gördüğüm an tuvalete koşup kusma isteğiyle doluyorum falan. Çok monoton çok sıkıcı oldu artık iyice her şey. Bitsin gitsin istiyorum.

İşin ilginç tarafıysa şu: Sınıfım tam bir inek çiftliği. Ciddiyim öyle. Onların arasında çok... GARİP HİSSEDİYORUM. Ben hayatımda toplasan onların 1 haftada çalıştığı kadar çalışmadım. Deneme sınavından önce optiklerin gelmesini beklerken bile test çözebilmek için izin isteyen tiplerle dolu etrafım. Yine de onların bu kadar çalışmasına ve benim -gelgitlerimi saymazsak- hiç çalışmamama rağmen sınıfta 2 ya da 3. oluyorum denemelerde. O kadar çalışmalarına rağmen hala çok iyi sayılmazlar. Ben de çok iyi sayılmam gerçi ama onlara kıyasla iyiyim. Ve bu CİDDEN GARİP. Sıkılıyorum artık, çok fazla hem de.

Onları gördükçe ben de rahat hissedemiyorum ve çalışmam gerektiği hissine kapılıyorum ama bu alışık olmadığım bir şey ne yazık ki. OF! Derslere endeksli biri olamam ben, olmamalıyım.

Bunları da buraya kustum, bir garip oldu ama çok bunaldım cidden.

Bi de şey, Doctor Who'nun melek heykeller olduğu bölümünü zilyon kere daha izlemek istiyorum.

Jan 2, 2011

-

"Keşke"nin çirkin göründüğü zamanlar da vardır.

Dinleyelim bari.