"Bir insan birini yalnızken hatırlıyorsa sevmemiştir. Ansızın aklına gelip yalnızlaşıyorsa, işte o zaman sevmiştir."
Turgut Uyar
Şimdiye kadar her yalnız kalışımda, gereksiz yere üzdüğüm insanlar aklıma geldi durdu. Bana verdikleri değerin onda birini vermediğimi düşündüklerim. Çoğunu, sonradan aklıma geldikçe seviyorum sandım, yanıldım.
Birini sadece bir anlığına sevmiyordu insanoğlu. Ya da şöyle ifade edeyim; böyle bir anda karar vermiyordu buna. Hissettiğim, pişmanlığın farklı bir boyutuydu yalnızca. Pişmanlığın, birkaç hisle harmanlanması ya da her ne boksa.
Ama dün, canım eski bir şeyleri kurcalamak istediği için defterleri karıştırırken kucağıma düşen portren.
Bir portreni çizdiğimi unutmuştum.
Yüzünü,
unutmuştum.
Ama o an, işte yine karşımdaydın.
Bana bakıyordun.
Ve ben o karakalem portreden gözlerinin yeşilini görebiliyordum.
Dünyanın en yalnız insanıydım.
Ara sıra hâlâ blogumu okuyor musun diye merak ediyorum. Burayı bir türlü bırakamayışımın nedeni bile olabilirsin belki ama sanırım buna katlanamazdın.
Zamanla eskiden anlayamadığım şeylerin bir kısmını kavradım. Hâlâ her şeyi anlıyorum diyemem ama, şu suçluluk olayı mesela. Özellikle onu çok iyi anlıyorum.
Çünkü en az senin kadar ben de kendimi suçluyorum. Cesur olamadığım için. Seni birçok defa korkaklıkla suçlamışken üstelik.
Hâlâ yeterince cesur olduğunu düşünmüyorum gerçi ama bana kıyasla epey iyisin.
Arkasında durmaktan korksan da, en azından aşkını itiraf edebilecek cesarete sahiptin.
Ben daha yazamıyorum bile.
No comments:
Post a Comment