Oct 15, 2012

Neşe'nin çirkin yüzü -ya da çirkin ağzı-.

İçimde "akışına bırakmak" ile ilgili ne kadar şey varsa, hepsi vitesi boşa atmış durumda sanırım. Uzun zamandır üstüme yapışıp kalmış ve artık bir şekilde benimsemeye başladığım bu yaşam tarzının (mı desem? Her neyse işte, onun) başka bir açıklaması olamaz zira. 

Mesela, şu farkına bile varmadan yaşamış olduğum 18 küsür yılda, insanları kaybetmekten gerçekten korktuğum sayılı an vardır. Hatta Barkın ve anneannem hariç kaybetmek istemediğim ya da daha açık bi' ifadeyle, "onsuz olmaz" gözüyle baktığım pek kimse de olmadı. Ama yine de karşıma çıkan herkesi önemsedim ben bi' yere kadar. Kaybettiğim veya hayatımdan bilerek uzaklaştırdığım insanlara bile sonuna kadar tolerans tanıdım. Şu an ise herkes o kadar umrumda değil ki; "Bi' su getirir misin? Ne? Getirmiyo musun? Tamam siktir git." kafası yani sonum. -Durumun vahametini de anca bu buram buram mübalağa kokan ütopik örnekle açıklayabiliyorum, evet.- Sanırım bazen kaybetmek istemediğimiz insanlar bilerek ve isteyerek çekip gittiklerinde, kötü bi' parçalarını anı olarak bırakıyorlar. Teselli ödülü gibi. Olay, "Tamam, kaybettim ama hiç yoktan iyidir ya eheheğböhüüüüee! Ver bakayım sen şunu bi'." ile başlayıp "Aa! Bi' dakka lan, e ben yine zarardayım yine zarardayım! N'oldu şimdi?"da bitiyor.

Sonra mesela, eskiden yazmak için zorlamazdım kendimi. Düşündüğüm, yaşadığım, hissettiğim şeyler olurdu; yazardım. Hâlâ düşünüyorum, hâlâ yaşıyorum da sanırım hissetme kısmında büyük sıkıntı var. Üniversiteye başladım, yaşadığım şehir değişti, bazı arkadaşlarımla aram bozuldu, bazılarıyla düzeldi veya daha da iyi oldu, yeni insanlarla tanıştım/tanışıyorum, ilk defa ailemden uzun süre ayrı kaldım vesaire... Tüm bunlara karşılık hissettiğim tek şey, yalnızlığın verdiği o garip haz. Bu yalnızlık birkaç yıl önce yakınıyor olduklarıma da benzemiyor üstelik. O zamanlar da etrafımda sürekli insanlar vardı ama "Beni anlamıyonuz ki yha!!11!1" düşüncesinde tipik asi ergendim. Şimdiyse olay: Etrafımda insanlar var, genelde eğleniyoruz ama bazen acayip daralıyorum, anlatsam belki anlarlar ama anlatmak istemiyorum; ÇÜNKÜ ETRAFIMDAKİ HERKES OLMASA DA OLUR. Ve böyle bi' insan olmaktan içten içe nefret ediyorum ama aynı zamanda seviyorum da. Neydi bunun adı? Aşk? *kötü espri detected*

Ve dahası bu durumun, söylemek -hatta bas bas bağırmak- istediğim ama söylememe bi' türlü izin verilmemiş veya benim fırsatı değerlendiremeyip söyleyemediğim şeylerden kaynaklanması ihtimali 82,45679% falan. İşte bu yüzden de ağzımıza sıçayım Barkın. Hayır, kaç yıl oldu. Artık adamın nasıl biri olduğunu bile unuttum neredeyse, olayları unuttum lan hatta. Ama niye böyle ya. Niye atlatamıyorum. "Tamam öyleyse, bye." diyemiyorum. Niye kafamı sikiyorum. Niye küfür edemeyen biriyken böyle ağzı pis bi' insana dönüştüm. Küçük Emrah'ın reenkarnasyonu olacakmışım da erken mi doğmuşum lan acaba?

Ayrıca bu yazı boyunca, Bir Sana Bir de Bana ve Her Akşam Vodka, Rakı ve Şarap ikilisini dinlemiş oluşum bile ne  kadar sikko bi' ruh haline sahip olduğumu anlatıyormuş aslında. Bu kadar yazıyı boşuna yazdım. Boşuna diyorum çünkü yazmak rahatlatmıyo lan artık. Yani çünkü ne bileyim, rahatla rahatla nereye kadar. Gibi.

2 comments:

Anonymous said...

Etrafındaki herkes olmasa da olur, ''onsuz olmaz'' dediğin pek kimse olmadı.. Bunların hiçbiri senin pislik bir insan olduğundan falan kaynaklanmıyor. Çünkü o herkesten zaten anca dediğin gibi en fazla iki kişi falan(anneannen, Barkın)çıkar gerçekten önemli olan. Ve bundan nefret etmene de gerek yok, boşu boşuna boş kişilere değer vereceğine kimseye vermezsin eğlenmene bakarsın. Bu biraz insanın kendisini de boş ve ruhsuz hissettiriyor ama yapacak bir şey yok. Dünyanın hâli bu. Nijigahara Holograph'tandı sanırım o sahne, bir sahne paylaşmıştın burada: ''In which case, what an empty world we live in.'' yazıyordu. Durumu güzel özetliyor.

Her neyse muhtemelen çoktan bildiğin şeyleri söyledim fakat seni az da olsa anlayabildiğimi belirtmek istemiştim. (:
Olayları bilmediğim için yanlış anlamış da olabilirim tabii ama.

Bir de çirkin ağzınla da güzelsin sen ehehe. =)

-Nesli.

Neşe said...

Evet, Nijigahara Holograph'tandı o sahne. Okuduklarım içinde en sevdiğim sahne bile olabilir hatta.(: Haklısın ayrıca, yanlış da anlamamışsın sanırım. Yalnız işte yine de bu durum, iyi hissetmesini sağlamıyor insanın.

Teşekkür eder, öperim. Canımsın!