Hayatımda kaç defa herhangi bir alanda düzenlenen yarışma veya türevi bir etkinliğe katıldım? İki.
Hayatımda kaç defa tamamen kendi isteğimle bu tarz bir işe bulaştım? Bir.
Son birkaç dakikadır kafamda dönmekte olan bu iki sorudan çıkardığım sonuç: İnsanlarla yarış halinde olmaktan nefret ediyorum. Kendime güvenmediğimden değil. Sadece... Neden yapayım ki?
Hayatı armut piş ağzıma düş mantığında ilerleyen biri olarak şimdiye kadar sadece bir kez istediğim şey için yarışmak zorunda kaldığımı hatırlıyorum -ki o da tiyatrodaki başroldü ve küçük Neşe, başrolün kral -dolayısıyla erkek- olmasını zerre umursamıyordu. Oyun boyunca sahnede kalacak tek karakter kraldı ve öyleyse bu rol onun olmalıydı. Sonuç olarak, rolü aldım.
Katıldığım diğer etkinlik de bi' resim yarışmasıydı. Öğretmen tüm sınıftan resim istemiş, sonra bir kısmını bizden habersiz yarışmaya göndermişti. Sırf durduk yere düşük not almayayım şimdi diyerek yaptığım sikko resim her nasılsa birinci olmuştu.
İşte bir de tam olarak böyle düşünen ve kendini kanıtlama çabası diye bir şeyi veri tabanında barındırmayan bir beyne sahipken iki yıldır insanların yarış atı psikolojisi içinde olmamı beklemesi var. İstediğim şeyi biliyorum. İstediğim şey, olmayacağımı da biliyorum. Türkiye şartlarında sözümona güzel bir hayat yaşamış olmak için yapmam gerekeni biliyorum. Ama kılımı bile kıpırdatmıyorum ve açıkçası oturduğum yerden işler fena da gitmiyor hiçbir zaman. Ve aslında lafı buraya bağlamayacaktım ama neyse artık, sözün özü: Çekirge gibiyim, üçüncü sıçrayışa gelmek istemiyorum.
Şimdi beynimi bir kenara bırakıyoruz ve ilk iki sezonunu özlediğim Skins için bir dakikalık saygı duruşu ardından şu şarkıyı dinliyoruz.
No comments:
Post a Comment