"On altı yaşından itibaren dua etmeyi, kiliseye gitmeyi ve kendi irademle oruç tutmayı bıraktım. Bana çocukluğumda öğretilen şeylere inanmıyordum, ama inandığım bir şeyler vardı. Neye inandığımı ise hiç anlatamıyordum. Bir Tanrı'ya inanıyordum. Ya da daha doğrusu Tanrı'yı inkar etmiyordum. Ama nasıl bir Tanrı'ya inandığımı tanımlayamıyordum. Geçmişe dönüp baktığımda şimdi şunu
açıkça görebiliyorum ki, benim itikatim -tek gerçek itikatim- hayvani içgüdülerimin dışında hayatıma yön veren o itici güç, kendimi mükemmelleştirmeye olan
inancımdı. Ama bu mükemmelleştirmenin içeriği ve amacı neydi, anlatamıyorum.
Kendimi zihnen geliştirmeye çalışıyordum, araştırabileceğim her şeyi araştırıp
öğreniyordum, hayatın yoluma çıkardığı her şeyi. Irademi mükemmel hale
getirmeye çalıştım; kendi
kendime kurallar koyuyor, sonra bu kurallara uymaya çalışıyordum. Kendimi
fiziken geliştiriyordum, her türden egzersizle gücümü ve çevikliğimi
artırdım. Kendimi her şekilde yoksun bırakarak dayanıklı ve sabırlı olmaya
alıştırdım. Bunların hepsini mükemmel insan olma yolunda yapılması gerekli
şeyler olarak görüyordum. İlk başta ahlaki açıdan mükemmelliğe ulaşmak fıkri
vardı tabii ki. Ama bu kısa süre sonra yerini her alanda mükemmelliğe ulaşma,
sadece kendi gözümde ya da Tanrının gözünde değil, başka insanların gözünde de
daha iyi bir yerde olma isteğine bıraktı. Bu çaba da çok geçmeden başkalarından
daha güçlü olma arzusuna dönüştü; başkalarından daha ünlü, daha önemli ve daha
varlıklı olma arzusuna."
2 comments:
kitap masada duruyor ama bir türlü okuyamadım. hoşmuş.
bazen yüzyıllar çok önemsiz.
Post a Comment