Bu filmi hâlâ izlememiş ve Xavier Dolan'a hayran olmamış biri kaldı mı?
Aug 28, 2011
Aug 26, 2011
Düğünüme de beklerim.
Eve geldim. Annem elime bir zarf tutuşturdu. Arkadaşım evleniyormuş! Davetiyeye baktım: Pınar ve bilmemkim. "İyi de benim Pınar diye arkadaşım yok ki?" dedim. Gelen cevap beni dumur etmeye yetecek cinstendi: "İlkokuldan arkadaşınmış. Seni çok özlemiş. Mutlaka bekliyormuş düğüne, selam söyledi." Ulan kızı en son 4.sınıfta görmüşüm -ki aynı şubede bile değildik!- ama şu an düğününe davetliyim. Hem madem çok özlemiş bugün mü aklına geliyordu yani bu durum? Ben kendi kendime trans haline girmiş bunları düşünürken annemler konuşmaya devam ederek beni bir kez daha dumur ettmeyi başardılar.
Anne: Hani bazen sen de biriyle kaçacaksın diye korkmuyor değilim.
Baba: Yok ya, bizim kızımız saklamaz. Evlenecekse de bize söyler.
Dikkat edin, evlenmez demiyor. "Evlenecekse de söyler nasıl olsa"yla geçiştiriliyorum. Çok mu geç kaldım acaba? Halbuki daha reşit bile olmadım. (Evet, maalesef ben de yıl sonunda doğup bütün arkadaşları bir bir reşit olurken, beklemek zorunda kalan şanssızlardanım. Gerçi 17 iyiydi ya neyse.)
Aug 24, 2011
Hepsi hepsi hayat nasıl olsa.
mr. brightside mimlemiş. Mim güzel ama ben mimin biraz dışına çıkacağım sanırım. Ayrıca kendime biraz nezaket diyor ve mr.brightside'a teşekkür ediyorum. Bir de sonradan kafanızda soru işaretleri kalmasın diye başlamadan belirtmek istedim; olay "en"lerin olayı biliyorum amma ve lâkin en seçemeyecek kadar kararsız bir tipim ben maalesef. Hep burcum yüzünden. Oğlağım da ben. (Süper öneri: EkşiSözlük'teki "oğlak burcu kadını" başlığını okuyup ne kadar mükemmel bayanlar olduğumuzu anlayabilirsiniz. Akabinde bir de uyarı: O başlık aslen "oğlak burcu bayanı" da olabilir, pek hatırlamıyorum.) Tabii konumuz Neşe'nin saçmalıkları değil. ("Neşe kim?" diyorsanız hâlâ öğrenemediniz mi ben oluyorum o diyor ve teessüf ediyorum. "Sus artık!" diyorsanız da mesajınız başarıyla yerine ulaşmıştır. Kalan bakiyenizi öğrenmek için... Tamam tamam.)
Başlıyorum o zaman ben. -Hele şükür dediğinizi duyar gibiyim.-
En iyi tasarıma sahip blogger: Larien Beyinütüleyen ve Pek güzel şeyler!
En güncel blogger: zaferzent.com
En meraklı blogger: Üf bunu cidden hiç bilmiyorum. Var mı aranızda gönüllü bir meraklı?
En çok gezen blogger: Yaşam Stil ve BeTwin Us.
En çok bilgilendiren blogger: Kediler ve Kitaplar.
En çok kendini anlatan blogger: Aslında sanırım çoğumuz bu kategoriye giriyoruz. Schrödinger'in Kedisi, Sevgilim Günlük, tanrım size bir salıncak, yine geç kaldım düşes bana kesin çok kızıcak, Mia ve göz açık rüya (Şu an bir sürü sayfa açık ve piyango sana vurdu Sercan, link veremiyorum. Bu karmaşada bulmak çok zor çünkü. Ama birazdan adın yine geçecek nasıl olsa.)
En çok eleştiren blogger: modafobik. En çok demeyelim de, yeri geldiğinde bayağı eleştiriyor.
En akıcı yazan blogger: Yunus Günçe. Bu adama kelimenin tam anlamıyla bayılıyorum, cidden.
Şimdi.
Mim bu kadardı ama ben birkaç kategori daha ekleyeceğim.
Yaratıcı blog başlıkları: muntazam klavye delikanlısı, Bu da mı gol değil?, Arda Kadavra!, Gider Sahiplerini Koruma ve Yaşatma Blogu, sun, music and a lemonade please (Gerçi Rory, sık sık blog başlığını ve temasını değiştirmeyi pek sever ama her birini sevdim şimdiye kadarkilerin.) Ayrıca bu kısma girebilecek daha çok blog vardı ama herkes blogunu kapamış. Kime tıkladıysam açılmıyor. Kapamayın efendim bloglarınızı, okuyan var! Allah allah yaa... (bkz: bencillik) (ayr. bkz: atarlılık) (daha daha çok bkz: yeni kavramlar)
Görselleri DESTANSI* olan blog (*Evet, siz Popmundo'cular bunu hemen hatırladınız.): kahve likörü, ekin ve mr.brightside. (Sizi artık 02984cüye yazıyorum link vermeyeyim. Ve hayır tabii ki, üşengeç değilim. Ne münasebet...) (Ahuahah ayrıca sıfırla başlayan sayı icat etmişim.) (Ayrıca bu kategoriye girebilecek daha bir ton insan var ama yoruldum. Bu mim için 2 saattir falan uğraşıyorum sanırım. Hayır, bir şeye de benzese...)
En sevdiğim bloglar: ekin, göz açık rüya, Batuhan Kaygı, Deniz Baran, hju anh na, mr. brightside.
Bir de Fanny'i severdim ama o da blogunu kapatmış, üzüldüm.
En başlık özürlü blogger: Birazdan başlık yazacağım da, yine kara kara düşünmeye başladım. O yüzden bu kategoriyi kendime adıyorum. Ve evet, başlığı yine alakasız bir şey seçerek kendimi kanıtlamış da oldum. (Zardanadam'dan başlık bu kez, her ne kadar geç keşfettiysem de güzel şarkı.)
Herneyse, benden bu kadar. Ve evet, bu yaşıma geldim hâlâ 'herneyse'yi birleşik yazıyorum. Bence bazen okunduğu gibi yazılmalı.
Aug 22, 2011
Bu defa farklı bir şeyler çizdim.
Resme tıklayıp bakarsanız beceriksizliğimi daha net görebilirsiniz. |
Çizdiğim ilk ve ikinci anime karakteri. Ve neden bilmiyorum ama hâlâ doğru düzgün bir resim kalemim yok, ösym'nin verdiği dandik sınav kalemleriyle idare ediyorum -ki onlarla da boyama işi tam bi' kabus, çok silik yazdıkları için defalarca üstünden geçsem de yeteri kadar koyulaşmıyor. O yüzden de bu resimleri bitirmeye -her zaman olduğu gibi yine- üşendim. Soldaki neyse de sağdakinin saçları da siyah bu arada ama paltosuyla o kadar uğraşınca kolunu bile tamamlamaya üşendim (bkz: havada asılı kalmış olmasının abesliği). Ayrıca günün birinde buraya tamamlanmış bir çalışmamı da koyabilecek miyim, bunu da cidden merak ediyorum. Kendime de bu kadar sitem ettikten sonra gidebilirim artık.
Ha bir de "Kim ulan şimdi bunlar?" diyenler için; soldaki Ciel Phantomhive, sağdaki ise Gilbert Nightray.
Son olarak, hazır konu animeyken şimdiye kadar dinlediğim en güzel anime müziğini de koyayım istedim. Gerçi daha önce de paylaşmış olabilirim bunu ama neyse.
Aug 21, 2011
resimdeki kim sizce?
Sıkıntıdan Ajda Pakkan'ın gençlik resimlerine bakıyor oluşumu bir derece anlayabilirim ama üstündeki o kocaman Ajda Pekkan yazısına rağmen arkadaşıma bu resmin linkini attıktan sonra "Bu kim sence?" diye sormuş olduğum gerçeğini bir türlü kabullenemiyorum. Sanırım beynim gezintiye çıkmış.
Aug 18, 2011
günaydın, ben uyandım.
Sonsuza kadar bugünü yaşamak istiyorum. Veya geçmişe de gidebiliriz ama n'olur yarın olmasın. Çünkü yarın tercih sonuçları açıklanacak ve ben büyük ihtimalle yaptığım hatalı seçimin pişmanlığını yaşıyor olacağım. Küçükken, ileride çok önemli biri olacağımı ve ölümümden sonra bile tüm dünya tarafından hatırlanacağımı düşünürdüm oysa ki.
böyle de bir şeyler.
böyle de bir şeyler.
Aug 16, 2011
Bazen saçmayız.
Aug 15, 2011
ne güzel siteler var.
Aug 11, 2011
-
Bir yıldan uzun süredir beklediğim cevap bugün bir mektup zarfının içinde bana ulaşıyor ve ben nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyorum. Keşke cevap hakkım olsaydı... Ne yazık ki sadece susmama izin vermiş.
işim yok.
"insanlar garip" dediğimde kimsenin üstüne alınmıyor oluşu ironik aslında. "insanlar salak" desem bile alınmayacaklar. hani hep başkaları vardır ya kötü olan. hah, onlar işte. hep onlar salak, garip ve bilimum diğer şey. bunları söylerken kendim bile üstüme alınmıyorum zaten. insanlar garip. ee n'olmuş?
doğru düzgün konuşabildiğim son insan da gitti. ondan geriye kalan sessizliği klavyemle bozuyorum ben de. saçmalamam da ondan hep, sıkılıyorum.
doğru düzgün konuşabildiğim son insan da gitti. ondan geriye kalan sessizliği klavyemle bozuyorum ben de. saçmalamam da ondan hep, sıkılıyorum.
klibi de izle, bence yani.
Aug 10, 2011
Aug 7, 2011
Aug 5, 2011
yapay şarkı.
Biri şu Japonları durdursun artık cidden. Beyin gücüyle çalışan arabayı gördükten sonra artık hiçbir şeye şaşırmam diyordum ama bu sabah lafımı bir güzel yutmak zorunda kaldım. Japonlar bu defa da şarkı üretmişler. "Ee yani bunda ilginç olan ne?" diyorsanız eğer hemen söyleyeyim, şarkının bir vokalisti yok. Tamamen bilgisayarla üretilmiş bir müzik. Ama dinlediğinizde birinin söylediğine yemin edebilecek kıvama geliyorsunuz. Gerçi bu, birkaç senelik bir şeymiş Japonya'da ama ben henüz öğrenebildim.
Mesela bu şarkıyı bir insan seslendirmiyor.
İşin ilginç yanı, bir de bu oluşturdukları seslere uygun karakterler yaratmışlar. Ve bu karakterler canlı konserler vermeye başlamış bile! Bayağı bayağı sahneye çıkıyor, şarkı söyleyip dans ediyorlar. Yakında yerimizi robotlar alırsa şaşırmayacağım. Artık hiçbir şeye şaşırmayacağım.
Burada da konserlerinden görüntüler var.
Mesela bu şarkıyı bir insan seslendirmiyor.
İşin ilginç yanı, bir de bu oluşturdukları seslere uygun karakterler yaratmışlar. Ve bu karakterler canlı konserler vermeye başlamış bile! Bayağı bayağı sahneye çıkıyor, şarkı söyleyip dans ediyorlar. Yakında yerimizi robotlar alırsa şaşırmayacağım. Artık hiçbir şeye şaşırmayacağım.
Burada da konserlerinden görüntüler var.
Aug 3, 2011
Rüyamda,
Ormanlık bir yerde, arkadaşlarımla eskiden çekildiğimiz fotoğrafın aynısını çekilmeye çalışıyorduk. Ama çeken kişi -kimdi hatırlamıyorum- sadece beni çekiyordu. Sonra sanırım piknik yapmak için bulunduğumuz yerden ormanın iç kısımlarına doğru ilerliyorduk. Karşımıza dev laleler çıkıyordu -ve bu andan itibaren onları minibüs camından izlemeye başlıyorum- Elimde telefon var, birine mesaj atıyorum "Burada dev laleler var, fotoğrafını çekip sana atacağım." diye. Ama sonra ben fotoğrafı çekemeden telefonum çalınıyordu. Minibüste de en arkadaki dörtlü koltukta Ebru Gündeş, menajeri ve yaşlı bir teyze oturuyordu. Ebru Gündeş şarkı söylüyordu, minibüstekiler de dans ediyordu. Ama hiçbir şarkının sonunu getirmiyordu. Sonra önlerden bir çocuk Ebru Gündeş'e kötü bir şey söylüyordu, Ebru da ağlamaya başlıyordu. Menajeri ve teyze Ebru'yu teselli etmeye çalışıyordu ama Ebru şoförü durdurup arabadan iniyordu. Sonra yağmur başlıyordu ve o anda birisi benim montumla ayakkabılarımı da çalıyordu. -rüyalarımda genelde yalınayağımdır zaten- Derken, telefonumu buluyordum. Ve minibüs inanılmaz güzel yerlerden geçmeye başlıyordu. Etrafta tek bir bina bile yoktu. Dağlık bir yerde ilerliyorduk. Sonra minibüse küçük bir kızla birileri daha bindi. İnsan gibi görünüyorlardı ama aslında insan olmadıklarını hepimiz biliyorduk -nedense-. Manzaraları hayran hayran izlerken birden inmem gereken yerden ileri gittiğimi farkediyordum. Şoföre söylediğimde o da son durakta inip, ters yöne giden minibüse binebileceğimi söylüyordu. Sonra en arkadaki yaşlı teyzeye son durakta ne olduğunu soruyordum, o da naylondan bir ev olduğunu söylüyordu. Ayağımda beyaz çoraplar vardı ve ben minibüsten inince ıslanıyorlardı. Durakta insan gibi görünen ama insan olmayanlarla beklemeye başlıyorduk. Ben onlarla konuşmaya çalışıyordum ama benimle iletişim kurmaktan çekinir gibi bir halleri vardı. O anda yine sahne değişiyordu ve bizim okulun kapısının önünde buluyorduk kendimizi. Ama sanki hiçbir şey olmamış gibi minibüs beklemeye devam ediyorduk. Sonra okulda arkadaşlarımı görüyorum, gidiyorum sarılıyorum falan derken minibüse binip terminale ulaşıyordum. Yürürken ayaklarıma bakıyordum ve bir anda ayakkabılarımın ayağımda olduğunu farkediyordum. Rüyamdan hatırladığım son sahne de bu.
Subscribe to:
Posts (Atom)