Jul 8, 2011

Bir adet süper mim.

Abartmak gibi olmasın ama bence şu mim olayı çıktığından beri gelen en eli yüzü düzgün mimi yapacağım birazdan. Bunun için Sam'e çokça teşekkürler.


"Konu: Başucu kitaplarınız. En fazla beş tane olmak şartıyla, sizi anlatan, tekrar tekrar okuduğunuz, alıntılarını her yere yazdığınız, etkisinden hayatınız boyunca kurtulamayacağınızı düşündüğünüz beş kitabı listeleyin. Serileri tek kitap halinde yazabilirsiniz. Ne zaman okuduğunuzu, ilk okuduğunuzda neler hissettiğinizi, neden bu kadar etkilendiğinizi de uzun uzun anlatabilirseniz hoş olur tabii. Hani bu sayede hepimiz yeni kitaplar keşfederiz mesela. Mükemmel olur."

1) Kumral Ada~Mavi Tuna-Buket Uzuner:
En başından beri kendimi Ada'yla özdeşleştirdiğim bu kitap, okuduğum ilk ve son Buket Uzuner romanı. Tabii, ben Ada kadar şanslı doğmadım. Ne annem ve babam film yıldızıydı ne de köşklerde dadılarla büyüdüm ama ailenin -hatta neredeyse sülalenin- tek çocuğu olduğum için ben de onun kadar olmasa da el üstünde tutularak büyüdüm diyebilirim. Belki bu yüzdendir bilmiyorum, karakter özelliklerimiz de az çok benziyor. Hatta belki tek farkımız benim Aras'tan onun kadar etkilenmeyişim -hatta hiç etkilenmeyişim-. Bir de bu kitabı okurken insanın çıkıp Mabel sakızlarından arayası, Baylan'da kup griye yiyesi falan geliyor. (Düşünün, ben Baylan'a hiç gitmedim ama bilmediğim halde gidesim geldi okurken.) Karakterler o kadar gerçekçi ki. Hele Tuna... Yok böyle bir erkek dedirtecek cinsten.


2) Siyah Kan-Jean Christophe Grangé:
Bence bu kitaptan iyisini Grangé bile yazamaz -ki yazamadı da. Hele son kitabı Ölü Ruhlar Ormanı'yla keşke yazmasaymış dedirtti, sırf yarım kalmasın diye okudum bitirdim kitabı. Yine de Siyah Kan sayesinde hâlâ polisiye/gerilim romanları arasında baş tacımdır kendisi. Kitapta öyle bir katil profili çizmiş ki, gerçekte olsa hayran olunası biri. Yani en azından ben hayranı olabilecek kadar çok etkilenmiştim Reverdi'den. Son derece psikopat olsa bile. N'apalım canım, herkesin bir kusuru vardır sonuçta! Bir de işkence ve şiddet sahneleri çok iyi anlatılmış. Bu Grangé'da da var bir psikopatlık ya hadi hayırlısı. Yine de hemen her Grangé romanında olduğu gibi, sonu yine olmamış yine olmamış. (Hayallerimin katilini öldürdü adam, benden bu sonu beğenmemi bekleyemezsiniz!)


3) Gençlik Yılları-Tolstoy:
İlk okuduğum Tolstoy romanı. Ve bence bu yüzden bu kadar çok seviyorum. Bir de büyük ölçüde kendi hayatından yola çıkarak yazdığı bir kitap olduğu için sanırım... Benim düşündüklerimi adam yıllar öncesinden düşünmüş ve yazmıştı resmen. Düşüncelerinden bahsettiği kısımlarda her cümlesinin sonunda "oha! bunu ben de düşünmüştüm.", "yuh! bence de böyle!!!" gibi tepkiler veriyordum. Hatta -ne işe yarayacaksa artık- kalkıp aradaki yaş farkını bile hesaplamıştım ve maalesef arada 168 yaş vardı. (Eğer iki asır yaşıyor olsaydık kesin evlenirdik ama:p) Tabii, her kitapta bir şeye takan ben, bu kitapta da Tolstoy'un arkadaşına "Nikolay'ım" demesine takmıştım. Bir erkek başka bir erkeğin adının sonuna neden iyelik eki eklerdi? Hem de BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS EKİ?! O dönemde Ruslar böyle miydi? Yoksa bu adam gay miydi? 


4) Bir Varmış Bir Yokmuş-Ayşe Kulin:
Tatilde sıkılmayayım diye araştırmadan, rastgele aldığım bu kitabın bir yüzünde gerçek olaylar, diğer yüzündeyse kurgu hikayeler var. Anlatılanların hepsi güzel ama beni bu kitapta etkileyen şey Ayşe Kulin'in Annabella adlı bir kadının yaşan öyküsünden bahsettiği yazısı. Annabella büyük başarılar kazanamamıştı belki ama hayatı boyunca yapmak istediği her şeyi yapmıştı. Ve yaşayış biçimiyle tam olarak benim olmak istediğim kadın modeliydi.
"Palavrayı bırak da içeri gir," dedi falcı, "sıçana dönmüşsün. Kurut kendini. Italyan'a benzemiyorsun. Macar çingenesi olmayasın." "Tam üstüne bastın," dedi Barones Annabella, "Macar olan dedem, çingene olan da ruhumdur."


5) Olasılıksız-Adam Fawer:
Aslında bu maddeye Gülse Birsel'in kitaplarından birini koymayı düşünmüştüm ama konuyu tekrar okuyunca Olasılıksız daha uygun göründü gözüme. Yine bir tatilde rastgele almıştım bu kitabı da. İlk 100 veya 200 sayfası korkunç derecede sıkıcıydı. Ben de o yüzden kitabı resmen yanımda sürüklüyordum, okuduğum falan yoktu yani. Sonra o dönemlerdeki erkek arkadaşım da Olasılıksız'ı okuyormuş tesadüfen -zaten bir ara herkesin elindeydi-, onunla konuşurken "ayy çok sıkıcı be hiç ilerlemiyor" demiştim o da "manyak mısın kızım harika kitap" diye başlayıp bayağı bir övünce, nedir yani şimdi bunun olayı? diye merak edip başına oturmuştum kitabın ve kitap o gece bitti. Tabii ben de bittim, çünkü kitabı bitirdiğimde sabah olmuştu. Son satırları okuduktan sonra ise daha kitabın kapağını bile kapayamadan ağzım açık, boş gözlerle karşıya baktım bir süre. Ama Adam Fawer'ın ikinci kitabından ilki kadar etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Empati'den geriye sadece Caine'in sonlara doğru kısa da olsa tekrar ortaya çıkışı, hoş bir ayrıntı olarak aklımda kaldı o kadar. Ha, Olasılıksız "vaav oha", Empati "tü kaka" mıydı derseniz, hayır derim. Ama kıyaslayacak olursak birinci belli.
-
Ayrıca mimle alakasız ama son bir şey eklemek istiyorum ki o da şu; 127 Hours adlı, 2010 yapımı, Danny Boyle filmini izlemediyseniz bir an önce izleyin derim. İzleyin ve -neredeyse- tek oyuncuyla film nasıl oluyormuş görün. (Gerçi James Franco'dan başka bir oyuncu oynasaymış aynı etkiyi yaratır mıydı tam kestiremiyorum ama olsun.) Bu arada film gerçek bir yaşam öyküsünden uyarlanmış. Genç bir dağcının kanyonda sıkışıp kalması ve ardından yalnız başına geçirdiği 127 saati anlatıyor. Şimdi böyle anlatınca aceleye geldi, etkileyici olmadı maalesef ama cidden güzel film yahu!

4 comments:

Sam Scarlet said...

yıllardır karşılaştığım ilk reverdist! lisede siyah kan'ı ilk okuduğumda reverdi'ye aşık olup grange'ı senelerce affedememiştim onu öldürdüğü için. en iyi gerilim romanı benim gözümde de :)

Neşe said...

Ayynen:) Yalnız Facebook'ta grubunu bile açmışlar, sanırım yalnız değiliz Reverdi'ye aşık olmak konusunda:)

Uykucu said...

127 saati ben de izledim ve çok beğendim. filmde hem güldüm, hem duygulandım, hem korkuya kapıldım. James Franco'da çok sempatik biriymiş, sırf ona bakmak için bile izlenilebilir film :P

Neşe said...

Gözlerinin çevresi kahverengi olan ve gülünce yanakları kırışan insanlara bayıldığım için doğal olarak James'e de bayıldım ben. Ve sanırım haklısın:D