May 12, 2011

Aramıza mesafa koymanın zamanı gelmişti zaten Mutfak Hatun.

Bundan sonra mutfağa sadece yemek yemek için girmeye karar verdim. Çünkü mutfağımızın şu anki halini görseniz; atom bombası atılmış zannedebilirsiniz. Ve itiraf ediyorum; hepsi benim yüzümden...

Malum LYS'ye sayılı gün kaldı. Okula da gitmiyoruz artık; bi' nevî evde devam ediyoruz maratona. Tabi bunun, evimiz açısından çok olumlu bir şey olduğunu söyleyemem. Zira ben her yeri dağıtıp döküyorum. Odam zaten allahlık, kapıyı zorlayarak anca girebiliyorsunuz -her defasında bir iki kitap sıkışıyor kapının altı ile zemin arasındaki o birkaç santimetrelik boşluğa.- Hatta odanın içine adım attığınızda bir kitaba basma olasılığınız 1den büyük! Olasılık kuralları bile pılını pırtını toplayıp odamdan çekip gitmiş durumda anlayacağınız. Gerçi odamın bu hali yeni bir şey değil ama olsun... Her neyse işte kısa kesecek olursam, bugün de yine evdeyim. Aslında sabah 5'te uyumama rağmen 10'da kendi kendime uyanarak bir ilki gerçekleştirince anlamalıydım bugünün sıradan bi' günden çok uzakta seyredeceğini... Tabi sabah alarmsız ve kendi kendine uyanma konusunda rekor kırınca bi' şapşallaştım herhalde. Kalktım kendime çay demledim -dünden beri aklımdaydı zaten aradan çıksın dedim-. Sonra da karnım acıktı, yanına da omlet yapayım bari dedim. Aslında çok güzel yaparım omleti, bir türlü beceremediğim makarnalarıma benzemez yani. Ama bu defa yağını çok koymuşum, tavada hoplata hoplata çevireyim derken -kime artistlik yapıyorsam artık...- yağ her tarafa sıçradı ve maalesef buna kollarımla eşofmanlarım da dahil. Ayrıca yumurtanın bir kısmını da ocağa döktüm. Yine de etrafa saçtığım yarı malzemeyi saymazsak, omletim şahane oldu. Artık onu yemek için hazırdım ve buna can atıyordum ama hala bir şey eksikti; peynir. -Ben omleti peynirsiz yemem de.- Tam buzdolabını açtıııııııııım peeeeyniiiiiriiiiiii alıyoruuuuğğmmm derkeeeeeen -slow motion gitmedi sanki buraya-  peynir kutusu elimden kaydı ve bir anda parkenin üstünde minik peynir suyu gölcükleri ve aralarında peynir adacıkları oluşuverdi. Ayrıca peynir suyunun bir kısmı da duvara sıçradıktan sonra oradan aşağı doğru süzülerek ortama değişik bir hava kattı. Kısacası manzara şahaneydi. Tabi ben, telefonumu tuvalete düşürdüğümden beri böyle bir şok yaşamamışım, o an aklıma bütün bu karmaşayı elektrikli süpürge ile temizlemek gibi saçma bir seçenek geliverdi. Çok şükür çabucak kendime geldim ve bunu uygulamadım. Gölcüklerin üzerini peçetelerle kapladım ve sonra fillerin suyu emmesini bekledim. Tabi bu arada omletim kendinden geçmiş bir şekilde tabakta beni bekliyordu, çayım da soğumuştu zaten. Peynirsiz de kalmıştım. Yine de bütün bunlar önemli değildi. O an emin olduğum tek şey; akşam annem eve gelince evde olmamam gerektiğiydi.

8 comments:

Mia Wallace said...

uvv canım ne şanssızlıklarla başlamış gün snein içiin.

canım omlet çekti ama, hem de peynirlii :)

Neşe said...

yapardım ama malum bugün bahtsız bedeviyi oynuyorum:)

YolcU said...

Annen geldikten sonra ne oldu? Merak içerisinde bırakma bizleri :))

Neşe said...

Sadece ocaktaki kalıntıları görüp, "Aferin kızım insan temizler böyle mi bırakılır bu?" dedi:)

YolcU said...

Ucuz atlatmışsın :) ama daha dramatik daha sinematik bir karşılaşma bekliyodum :P

Neşe said...

peyniri de döktüğümü taksit taksit söyledim. işimi biliyorum ben:)

Anonymous said...

iyi yanından bak, ya o peyniri düşürmeseydin de çayı içerken çay elinden kayıp üzerine dökülseydi? allah korumuş :)

Neşe said...

ahahahahhah meraba pollyanna:)