Nov 18, 2010

96'nın bitmek bilmeyen laneti!

Üstünden aylar yıllar geçti ama annem hala arkadaşımla kaybolmamızı unutmadı, her gelene inatla anlatmaya devam ediyor. Aylar yıllar dedim ama çokta geçmedi aslında, geçen bayramdı. Annemin bu azimle, günün birinde bu trajikomik olayı gelip buraya bile yazacağından korkarak ben anlatmaya başlıyorum.

Sonbahardayız demeye bin şahit gereken yazdan kalma bir günde arkadaşımla alışverişe gitmiştik. Korupark'a da daha önce hep arabayla gitmişiz, hiç otobüsle gitmemişiz. O gün de değişiklik olsun dedik, bindik otobüse. Neredeyse 1 buçuk saat boyunca Bursa'nın bilmediğimiz ne kadar yeri varsa dolandıktan sonra gideceğimiz yere vardığımızı farkedip fırlıyoruz ayağa. Ve şoförün aniden fren yapmasıyla arkadaşım kendini kucağında bebeği olan kadınla burun buruna buluyor. Kadının "Ezdiniz yavrumu aheeeyyy lelelele." tarzı yakarışlarını duymazdan gelerek otobüsten iniyoruz. Geziyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz, alışveriş yapıyoruz falan derken saatin de farkına varamıyoruz bu kadar iş arasında tabii. Saat 9 buçuk civarında çıkıyoruz ve durağa gidiyoruz koşar adım. Etrafta da aksi gibi kimsecikler yok. Yanımdaki pinpirikli insan her gelen geçene 'Bu beni çekse kolumdan götürse, tecavüz etse ne yaparım?' diyerek bakıyor, dahası düşüncelerini bana da söylemekten çekinmeyerek eski toprak beni bile korkutmayı başarıyor. Duraktaki birkaç kızı görünce allahtan biraz kendine geliyor yanımdaki hatun kişi ve başlıyoruz 96 numaralı otobüsü beklemeye. Beklenen araç 5 dakika erken geliyor ve biz 5 dakika kazandığımıza sevinerek biniyoruz. Biniyoruz binmesine de gidiyoruz gidiyoruz yol bitmek bilmiyor. Yanımdaki, sıkıntıdan ve arabadaki kişi sayısının azlığından da cesaret alarak, "Hadi gel demirlere tutunarak ayakta gidelim." diye ayağa fırlıyor ve başlıyor demire tutunup arabanın sarsılmasıyla oraya buraya savrularak -ve ilginç bi şekilde bundan haz duyarak, kahkahalar atarak- dikilmeye. 2 saate yakın zaman geçtikten sonra bizim ki işkilleniyor, "Ulan yanlış arabada mıyız acaba ya gidip sorcam ben." demeye başlıyor. Camdan dışarı bakıyoruz ki daha önce hiç geçmediğimiz yollardan geçmekteyiz. Bizi alıyor bir tırsıntı, soluğu şoförün yanında alıyoruz.

Yanımdaki- Şeyyy bişey sorabilir miyiz?
Şoför- He?
Yanımdaki- Daha çok gidecek miyiz, ne kadar kaldı terminale?
Şoför- İyi de bu araba terminale gitmiyor ki! (Burada nedensiz bir şekilde sinirlenen adam adeta kükrüyor.)
Yanımdaki (korkarak)- N-nasıl yani? 96 değil mi bu?
Ben- Evet, ben gördüm, 96 yazıyor sağ üstte.
Şoför- Kızım siz manyak mısınız? O arabanın modeli!!
Biz- o.O' :( :S :'((((
Şoför- Tamam, siz oturun ben sizi gittiğimiz yerden bindireceğim başka otobüse!

Biz adamın aşırı sinirlenmesinin ve kaybolduğumuzu anlamamızın şokuyla yerimize dönüyoruz. Yanımdaki paranoyak insan başlıyor senaryolar üretmeye;
-Düşün şimdi, ya bizi kaçırırsa? Arabada kimse de yok. Bizi kaçırsa, götürse kuytu bir yerlere, tecavüz etse n'aparız? Of allam neden geldik ki buraya ya?! N'apardın seni kaçırsa? Söylesene ha?
+Ya kızım manyak mısın nesin bi sus! Beni de korkutuyorsun, zaten saat olmuş gecenin 11 buçuğu.
-Olmayacak şey mi ama? Her gün haberlerde bir sürü böyle şey çıkıyor. Yok, olmayacak bu böyle. Ben gidip adama bir şekilde babamın polis olduğunu söyleyeceğim.
+Ya saçmalama be! Otur oturduğun yerde. Hem ne diceksin? "Şey pardon bakar mısınız? Benim babam poliste aklınızda bulunsun yani. Tabi, siz yapmazsınız ama hani benimki de laf işte, öylesine söylüyorum." mu diyeceksin?
-Yok yok valla gidiyorum ben, gittim hatta.

Diyor ve gidiyor adamın yanına. Ben de çekilecek çilem varmış diyerek takılıyorum peşine.

Yanımdaki- Şey yine rahatsız ediyorum ama ben babamı arasam mı?
Şoför- Niye arayacaksın kızım, gidiyoruz işte.
Yanımdaki- Offf çokta geç oldu. Iıııııııı şey ya. Heh. Ya benim babam polis, çok kızaaar! :(

Şoför zaten bize durduk yere bağırıyor, bi de bu konuşma üstüne iyice sinirlenerek;

-Ya kızım ne alaka babanın polis olmasıyla sinirlenmesi şimdi?!!! Git otur gidiyoruz işte durağa!

Biz yine çaresiz dönüyoruz yerimize. Tabi bizimki durur mu yine başlıyor söylenmeye:
-Hı hı, 5 dakika erken geldi araba, değil mi? Seviniyoruz bir de salak gibi ya aferin bize. Al işte kaç saattir yoldayız, boktan boktan yerlere geldik. Of allam ya eve gitmek istiyorum. bıdı bıdı bıdı bıdı tırıvırı zıttırı pıttırı...

Sonunda araba duruyor ve iniyoruz. Adam bize -yine kükreyerek- "Bizi Cevdet abi yolladı." deyin o anlar diyerek başka bir arabaya yolluyor. Gidiyoruz. Ama dertler bitmiyor, yanımdaki susmuyor.
"Neden öyle deyin dedi ki? Öteki adam nereden bilecek bizi? Aramadı da kimseyi? Acaba bunlar örgüt mü? Kaybolmuş kızları kaçır... Hiiiiiii! Yoksa organlarımızı mı çalcaklaaar?!!! Hayır, söylemeyelim onun yolladığını."

Öteki arabaya biniyoruz. Terminale varıyoruz. Saat almış başını gitmiş. "Ulan son arabayı kaçırdık mı acaba ya?" telaşı var ikimizde de. Ama yok, terminalin girişinde trafik sıkışmış, ilerlemiyor arabalar. Yanımdakinin "uff insek mi, koşsak mı, gitsek mi, napsak" diye söylenmesinden sıkılan adam kapıları açıyor ve "İsteyen inebilir." diyor. İniyoruz ve başlıyoruz koşmaya. Ne hikmetse tam bu an trafik açılıyor. Biz "neden biz yeaa" edasıyla bir yandan dudak büzüyor, bir yandan koşuyoruz. Tabi ne araba kalmış ne bir şey. Babamı arıyoruz ve başlıyoruz beklemeye. Terminaldeki satıcıların laf atmasına dayanamayarak dışarı oturuyoruz. Sonunda babam geliyor. Ve mutlu son. Eve gittiğimde de yanımdakinin yokluğunu aratmayan ve "Arabanın modeliymiş ha? heheheheheh. 'Babam polis, çok kızar' mı dedi gerçekten hahahahahahh hıhıhıhı hohohoho" diyerek gülme krizine giren bir anneyle karşılaşıyorum. Evet, hayatımın en güzel günü değildi ama çok eğlendim açıkçası.

***
Bu arada anneannemin annesi vefat etmiş. Bu yüzden babam ve dedem Bulgaristan'a cenazeye gittiler, anneannemin kalp ameliyatı olduğu için gitmesi sakıncalı, onu götürmediler ne kadar ısrar ettiyse de. Kuzenimle birlikte bizde kalıyorlar bu gece. İlk defa bütün kızlar toplandık modundayız. Anneannemin eski komşularının oğulları geldi, üniversiteye gidiyor ikisi de. Annem de kahve yaptı ve herkes kuyruğa girdi fal için. Anneannem de herkese fal bakmaktan sıkılmış olacak ki falımda gördükleri;
"Sen de göz var. Ama iyi, köpek çıkmış iyi, kuş çıkmış iyi. İyi iyi çok iyi. İstediğin olacak."

Bunları deyip kapattın ya anneannecim, eminim ki o falda çok daha fazlası vardı ama hadi yine senin dediğin olsun.:)

10 comments:

huylandırma servisi said...

okuduğum en güzel postlardan biri oldu :) iç ses: ulan biz altımıza edicemizi, korkmaktan felan bahseetik yazıda, buda yok güzel hahaha kaka riki yapıo hey alllam :D

ruken said...

:) herşey bir kenara annene hayran kaldım.. onca şeyden sonra "neerdesin seeen" krizi yaşatmamış sana :)

Unknown said...

Varya insan ne çekiyorsa o yanındakilerden çekiyor. Onun o "Bak şimdi bu adam bizi şu tenhaya sokup böbreklerimizi alacak" muhabbeti hiç de yabancı değil yani. :D Çıldırtıcı bir durum ama cidden çok eğlenceli oluyor. :D
Bu arada başın sağolsun canım.
Bir de şey. Falın öylesi makbul. :D Herşey iyi herşey güzel. :)

Anken Stein ©8ex-en8 said...

Gülebilir miyim..?

Neşe said...

Serkan, est ya kakara kikiri yapmanız için yazdım zaten:D

Ruken, aslında yaşatırdı da gülmekten sıra gelmedi..:)

Kumsal, Teşekkürler canım:)

Cem, yazının amacı o zaten, sorman hata:D

CMOS said...

çok güldüm ya muhtşem bir post olmuş tam da ağlama modundaydım çaresizce pc mi açtım ve gülmekten öleceğim aklıma gelmezdi:D:D

Neşe said...

"Üzülmek için hayat çok kısa." felsefesini benimsedim bu aralar:D işe yarıyor.

62'den Kedi said...

off çok güldüm :D

AnceLik said...

yaaa nasıl bir yazıdır bu yea:)
çok güüzel olmuş canım çok güldüm valla yaa:)süpersin.

Neşe said...

Çaktırmıyorum ama ben de çok güldüm o gün (: