az önce the crown'da beklemediğim bir anda lacrimosa çalmaya başladı. uzun zamandır görmediğim eski bir tanıdıkla karşılaşmışım gibi hissettirdi -her ne kadar uzun zamandır görmediğim tanıdıklarla karşılaşmak bana artık pek bir şey hissettirmiyor olsa da, böyle bir his tanımlı bence Türkçe'de-.
hazır buraya yeniden yazmaya heveslenmişken zbigniew preisner lacrimosa'sını açayım dedim, onunla da uzun zamandır karşılaşmamıştık. ben kafamı toplayıp yazmaya başlayana kadar spring waltz çalmaya başladı autoplay ile. bu parça bana hep "çocuğumu kestim ama yarına yine de ümitle bakıyorum" müziğiymiş gibi geliyor. çünkü içerisinde belki onlarca ailenin seneler içerisinde yaşayabileceği hüzünler toplamını barındırıyormuş gibi bir hissiyatı var. aynı zamanda da ne zaman dinlemeye başlasam geleceğe dair umutla doluyorum. kulağıma eğilip "yarınlar güzel olacak" diye fısıldıyor sanki.
işte ben de tam olarak böyle bir anındayım hayatımın.