Çamaşır makinelerinin bile büyüleyici bir yanı var. Birbirinden bağımsız -ve hatta habersiz- görünen, parça parça attığın çamaşılar eninde sonunda devasa bir topak halinde çıkıyor dışarı. Özellikle uzun kollular. Kolları boyunca sarılıyorlar. Ve, normalde hiçbir şekilde birbirine uymayacak o gömlek ve pantolonu sarmaş dolaş görmekten çekinmeyeceğimiz tek yer çamasır makinesinin o küçük klostrofobik haznesi.
Az önce yeşil oduncu gömleğimi pembe kalpli pijama altıma dolanmış halde görünce kendime benzettim biraz. Ben de böyle sıkı sıkıya sarılmışım sanırım gecmişteki bazı olaylara ve kişiye. Tünelin sonunda hiç ışık görünmüyor olmasına rağmen üstelik; karanlıktan sanırım, o pembe kalpli pijama altına yakışmayı bekliyorum.
Bütün bunları, şişesinin dışından rengine aldanıp aldığım ama sürünce pek de güzel olmadığını farkettiğim ojelerle yakınlık kurmam takip etti. Çoğu on parmak bile görmeden rafta çürümeye terkedilmiş, hüzünlü.
Belki de bir ara o pijamanin üstüne o gömleği giymeli ve o ojelerden birini sürmeliyim.