Jan 29, 2022

"bugünün tarihini yaşadığım süre boyunca yalnızca ben hatırlıyor olacağım."

insanın kendini en haksız bulmak istediği anda gelen haklı olma hali, acı verici bir gerçekliğe evrilmekten başka bir işe yaramıyor. dahası, hiçbir şeyi kanıtlamıyor - yalnızca eksiltiyor.

ben artık eksiğim.
belki zaten tamam olmayacaktım,
tamamlama kabiliyetim olmayacak şekilde eksildim.
bundan sonra sürekli üşüyeceğim.
sevmeye devam edeceğim, sevileceğim,
ama asıl şimdi canımı acıtacak sevilmek eylemi.

bir yerlerde yazmıştım - belki burada - 
"acı bizim bağışıklık kazanamadığımız tek şey; çünkü acının sonsuz varyasyonu var" diye...
o sonsuz varyasyon içinden kendime en çok,
anneme asla yakışmayacak olanı giydim.

ben seni hayattayken de özlüyordum anne,
ancak şimdi başka şekilde özleyeceğim.
sen eksilince, ben de eksildim.

Dec 26, 2021

neşeli yaşlara.

bugün evrendeki yirmi sekizinci yılımı dolduruyorken,

hayatlarının ilk yirmi yedi yılına katlanamamış onca insana derin bir empati duyuyorum. zamanın varoluşumuzu meşru ancak çekilmez kılan ağırlığı tüm varlığımı esir almış gibi. kendimize bile ait olmayan bir bilincin içerisinde sürüklenip duruyoruz. birçokları hayatlarının kendi kontrolleri altında olduğundan oldukça emin görünüyorlar. halbuki eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmelerini sağlayacak farkındalıktan bile yoksunlar. 

bugünün tarihini yaşadığım süre boyunca yalnızca ben hatırlıyor olacağım.

May 10, 2020

burada biten bir şey elbet başka yerde başlıyordur

aloha,

neşe'nin kendini tanıma sürecinin sonuna gelmediysek de denklemleri bir miktar fazla bilinmeyenli hale getirdiği için kafamın arka planında dönen bu sekmeyi kapatıyorum.

see u in next universe.

Mar 9, 2020

new era

9.3.20
gösteri başlıyor.

Feb 26, 2020

iyiyim aslında.

bugün karşıma çıkan her şey nedense bana cem'i hatırlattı. en son spotify'da archive çalmaya başlayınca aklıma geldi ama archive seven cem miydi gerçekten, onu bile hatırlamıyorum artık.
-
iki kişinin birbirini iyileştirdiği ilişkilere saygı ve hayranlık duyuyorum. iyileştirmeyi yaralarını sarmak anlamında kullanmıyorum burada. karşısındakinden bir şeyler çalmak ya da onu aşağı çekmek yerine, iyileştirmek, daha da yukarı taşımak. ve bunu birinci elden yapmamak. kimi zaman sadece varlığınla buna sebep olmak. çok kıymetli buluyorum bunları ya, bilmiyorum.
-
sigarayı bıraktım. ama çakmaklarımı atmaya kıyamadığım için tütsüye başladım. palo santo, adaçayı ve üzerlik otu yakıyorum şimdilik, fena değil.
-
çok istediğim ve uğruna çabaladığım şeyler artık olsun istiyorum.
-
bana biraz haksızlık ediliyor bence.

Feb 17, 2020

gizem gitti.

ölüm haberini aldığımdan beri ara ara girip cem ersavcı'nın işlerine bakıyorum. ilk gençliğimde sayısız geceler arabaların birbiri ardına kayıp gidişini izlediğim yolda kaza geçirip hayatını kaybettiği için mi yoksa işleri beni fazlaca etkilediği için mi, tam kestiremiyorum. okulda denk gelmiş ve birbirimizden habersiz geçişmiş bile olabiliriz. hayatın bazı teğetleri garip hissettiriyor. sonra unutup yeni bir güne uyanıyoruz.

gizem'in gidişiyle birlikte biraz eksildim. ve ne yazık ki unutup yarın yeni bir güne uyanacağım türden bir eksiklik değil bu. onun için her şeyin iyi olacağını umuyorum ama arada ya olmazsa diye endişelenmiyorum dersem yalan söylemiş olurum. yalnızlaşmasından korkuyorum. daha doğrusu, onu besleyemeyecek ve üretmesine engel olacak bir yalnızlık yanılgısına düşmesinden.

lol.
sanırım bu yanılgıya sık sık ben de düşüyorum. yine kişi kendinden bildi işi. şu ana kadar hiç böyle düşünmemiştim ama semptomlarım uyuyor, olabilir. değilse bile önümde cillop gibi bir yapayalnızlık dönemi uzanıyor. ama aksine bu sürecin beni olgunlaştıracağını ve hareket kabiliyetimi geliştireceğini düşünüyorum bir süredir. hayatımın en plansız ama üzerine en çok düşündüğüm yalnızlaşması. pek tadım yok ama mutsuzum da diyemem. mutlu zaten olsam da farketmem yıllar alıyor, o konuyu çoktan geçtik.

garip ya, bilmiyorum. sanki yeterince insanı özlemek zorunda değilmişim gibi şimdi de en yakın arkadaşımdan uzakta olmak fikri canımı sıkıyor. aslında kimseyi özlemek zorunda da değilim ama özlemek huy herhalde bende, çıkmıyor. artık hayatımda olmayan ama zamanında iyi kötü yer edinmiş birini pekâla da özleyebiliyorum.

bilemiyorum altan. sadece, bazen kendimin eski varyasyonlarını bile özlüyorum.

ama artık yirmi altı sene olmuş, "bütüüün o neşe'lerden hangi birini özleyeceksin"e pek az yolum var. neye evrileceğimiz ve nerelere savrulacağımızı merak etmek, ya da hiçbir şey etmemek aslında, öylece yaşayıp görmek en güzeli.

yaşayalım bakalım, neler olacak.

Feb 12, 2020

tam olarak

I know how to hurt
I know how to heal
I know what to show
And what to conceal
I know when to talk
And I know when to touch
No one ever died from wanting too much
The world is not enough
But it is such a perfect place to start, my love
And if you're strong enough
Together we can take the world apart, my love
People like us
Know how to survive
There's no point in living
If you can't feel the life
We know when to kiss
And we know when to kill
If we can't have it all
Then nobody will
The world is not enough
But it is such a perfect place to start, my love
And if you're strong enough
Together we can take the world apart, my love
I feel sick
I feel scared
I feel ready
And yet unprepared
The world is not enough
But it is such a perfect place to start, my love
And if you're strong enough
Together we can take the world apart, my love
The world is not enough
The world is not enough
No, nowhere near enough
The world is not enough

Feb 6, 2020

zihinsel bir takım etkinlikler

Bugün garip bir olay yaşadım ve bir kez daha anladım ki iyi de olsanız, kötü de olsanız gerçekten hiç farketmiyor. Gerçekten de her şey ama her şey karşıdakinin anlamlandırmak istediği şekilde. Başkalarının zihinlerinde milyonlarca Neşe replikası var adeta. İyi bir insan olmak için çabalamak ne işe yarıyor o zaman? Bunu biraz düşünücem.

Jan 21, 2020

mutsuzluktan uyuyamıyorum.

Jan 7, 2020

burnum akıyo

saat neredeyse sabahın 6'sı. dead poet's society'i tekrar izledim. ilk izlediğimde sanırım liseye gidiyordum, on küsür yıl olmuş. 
kalbimi çok kırdı bu defa. 
ama kalbimi kıran neil mı yoksa robin williams'ı aşırı özlemem mi bilemiyorum. 
çocukken robin williams babammış gibi geliyordu.
neyse, ağlamak iyi geldi.

Jan 4, 2020

buraya bir takım karışık duygular bırakıyorum.

An itibariyle 26 yıldır buradayım.

Kendimi anlama ve anlamlandırma serüvenimin yirmi yedinci yılının içerisinde bir takım inişler çıkışlar yaşamaya devam ediyorum. Bu yirmi altı yılın uzunca bir kısmında hep en doğrusunu yapmaya çalıştım. Sadece kendim için değil -hatta çoğu zaman kendim için değil- olayların tüm aktörleri için, o anki zamanın gerekleri ve şartları çerçevesinde... Bu gayretim neticesinde çok güzel yanlışlamalarım, büyük sıçışlarım oldu. Kimileri beni tepetaklak edecek kadar kuvvetli duygular doğuran, çok fazla güzel şeyi kaçırmama/kaybetmeme neden olan bir sürü şey, öylece yaşandı ve bitti. Bir kısmı tabii kendi içimde yaşanmaya/yaşamaya devam etti. 

En nihayetinde her şey ama her şey, beni çok uzun zaman önce (belki on yıl önce) buraya yazdığım bir şeyi düşünmeye itti: "Ne zaman "daha kötüsü olamaz, daha fazlasını kaldıramam" desem, hep daha kötüsü oluyor ve bir şekilde kaldırıyorum işte.

Beni kahreden her olayın sonrasında bir şeyler kulağıma "işte tam olarak bu kadar güçlüsün" diye fısıldadı sanki ve canım acısa da yeniden ayaklandım. Fısıldadı diye romantize ediyorum şu an ama hayat bunu kafama vura vura öğretti adeta (Çünkü ben laf dinlemeyen ve yalnızca kendi kafasının dikine giden bir kız çocuğuyum.). Sonra çocukluk mottom olan 'deneyebildiğin kadar şey dene, öyle öl!'ün yanına 'ölmediğimiz sürece sıkıntı yok.' eklendi. Kendimi insan olarak kabullendim, tüm hata yapabilme kabiliyetim ile birlikte. Herkesi insan olarak kabullendim, tüm hata yapabilme kabiliyetleri ile birlikte. Affedebilmeyi öğrendim. Af dilemeyi öğrendim. Ve daha bir sürü şey.

Ortaokulda en yakın arkadaşlarımdan biri, bir tartışmamız üzerine "Bu tavrın beni üzdü ama sonra tepkilerinin yalnızca en sevdiğin insanlara karşı çok sert olduğunu hatırladım. Çünkü birine değer verdiğin ölçüde seni üzmesine izin veriyorsun." derken aşırı haklıydı ama bilmediği bir şey vardı: Ben bu hayatta en çok kendimi cezalandırdım. En sert eleştirilerimi de, suçlamalarımı da kendime yönelttim. İnsanların hakkımda ne düşündükleri ise en fazla bir merak unsuru olabildi benim için. Ben kendi hakkımda ne düşünüyorum, kendimi nasıl görüyorum kısmı öyle değildi ama. Benliğimin en koyu, en karanlık kısmı işte tam olarak burası. Kendim olmaktan öyle garip bir haz duyuyorum ki, ölmeyi arzuladığım bir an içerisindeyken bile bir gün öleceğim fikri beni mutsuz ediyor.

Peki ben şimdi bu yazıyı neden yazıyorum? 
Bu bir, geçmişin hayaletleri ile vedalaşma mektubu. Daha fazla kim bana ne yaşattı, ben kime ne yaşattım ve olaylar nasıl bu hale geldi diye düşünmek istemiyorum. Çünkü inanın yolun başındayken niyetim hiçbir zaman hiçbirinizin mutsuzluğuna sebep olmak değildi. Kendimi daha fazla kahroluşlarınızın sebebi bir canavar olarak görmek istemiyorum, duygusal boşluk anlarımda. Hepinizin keyfi yerindedir umarım.

Hoçça ğalın,
valla biriniz hariç hepiniz güzel insanlardınız.

Dec 13, 2019

bu gece affedebilmeyi öğrendim.

eskiden sorsanız, bizi büyüten her şeyin bir süreç içerisinde geliştiğini ve gerçekten uzun zamanlar aldığını söylerdim size. 
sanırım artık bu şekilde düşünmüyorum.
nasıl ki ilk nefes alışımız bir anda geliştiyse, aynı bu şekilde büyümeye devam ediyoruz bence. nefes almamıza imkân tanıyacak olan akciğerlerimizin, anne karnında oluşması ve gelişmesi tabii ki bir süreç örneğin. ama ben ciğerlerimize çektiğimiz ilk hava moleküllerinden bahsediyorum; hayatlarımızda bir şeylerin değişmesini sağlayan şeyler işte asıl onlar. içine çektiğin o ilk oksijen atomu sana diyor ki: "bundan sonra hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak!" 
...sonrası biraz gözyaşı:):

her şey bir anlığına gelişiyor. sanki içinde bir yerlerde, büyük resme bir türlü uyduramadığın için boşta kalmış o puzzle parçası nasıl oluyorsa kendiliğinden yerine oturuyor. kırılmış ya da varoluşundan beri kırık olduğuna inandığın o parçan, nasıl oluyorsa tamir oluyor. bilmiyorum. ama kesinlikle bunu bir kez yaşadığında, hemen ertesinde başka biri oluyorsun. devasa bir başkalaşımdan söz etmiyorum, hâlâ aynı akciğerlere sahipsin ama artık sıfır km'de değiller, ilk kez onları kullanmaya başlamışsın gibi bir değişim yaşanıyor işte. ve artık asla hiç kullanılmamış olmayacaklar. eskiden olsa, bu şekilde düşünmek bana fazlasıyla depresif hissettirirdi. şu an ise, tam tanımlayamadığım ama saçma bir şekilde negatif hiçbir duyguyu barındırmadığına da emin olduğum bir şey hissettiriyor. biraz şey gibi bir his: yol katetmek...

bahsini ettiğim konunun, "zaman iyileştirir" mevzusu ile hiçbir ilgisi yok bu arada. zaman bence unutturarak iyileşiyor. bahsettiğim anları yaşamak içinse ilk yapman gereken şey hatırlamak.

anne babam tarafından seviliyor olmak, bugün ilk kez canımı yakmıyor.
ben artık büyüyüm.

Dec 11, 2019

ay'a gece filtresi gelmiş

yaşadığım sürece kendim olmaktan asla pişman olmayacağım. üzerimde garip bir huzurluluk hali var.

dipnot birleşik mi yazılıyordu

bu gece ay, daha önce hiç olmadığı kadar yakın görünüyor. ve biz çok fazla şeyi unutuyoruz. hafızalarımız, telefonumun bozuk sd kartından bile kötü işliyor bazen.

hiçbir şey skimde değil.

dipnot: mert'e 'aya baksana çok yakın görünüyor' dedim, 'buradan hiç yakın görünmüyor' diye cevapladı. ben yakın görüyorum. herkesin gerçekliği kendine kadar, işte böyle.

Dec 8, 2019

(no title)

sadece bana ait olması gereken 'şey'leri, bana yakın olmak isteyen herkese dağıtıyorum ve bu bir süre sonra iç dünyamda sıkıntı verici bir hâl almaya başlıyor. bu blog örneğin. ara sıra buraya yazdığımı bilen herkesin ben ölmüşüm gibi davranması işime gelirdi sanırım. bir ölüden kalan eşyalara saygı duymak ve karıştırmamak gibi bir nevi. bunları yazarken aklıma onca ünlü yazarın, ölümlerinden sonra yayımlanan özel mektuplarının gelmesi peki?

bir diğer konuysa, bana yakın olmak isteyen herkes olabilir. muhtemelen dışarıdan tam tersi gibi görünüyor ama işte, gerçek bu. bazen yanlış yapıyorum gibi geliyor. bana yakın olmak isteyen herkes, bunu sadece isteyerek başarıyor ve her şey bittiğinde birer hayal kırıklığına dönüşüp öylece gidiyorlar. yanlış olan yaklaşmalarına izin vermem mi, yoksa hayal kırıklığına uğramamak için yeterince sabırlı olamamam mı tam kestiremiyorum.

doğum günüm yaklaşıyor. bense 3 yıl önceki aralık ayının özlemi ile yanıp tutuşuyorum.

Dec 4, 2019

neşe'yi merak mı öldürecek?

durkheim, intihar adlı eserini yazmasının üzerine hayatını kendi sonlandırsaydı bunu çok ironik bulacağım için araştırdım; birinci dünya savaşı sırasında birçok arkadaşı ve ailesinin büyük kısmını kaybettikten sonra felç geçirerek ölmüş. toprağın bol olsun durkheim, yazdıkların yüzyıl sonra bile beni heyecanlandırıyor.

plus, ludovico einaudi dinlemeye ara vermeliyim.

Dec 2, 2019

iyki doğdun barkın! seni hâlâ özlüyorum.

Nov 29, 2019

sonsuz varyasyonlar evreni

birçoklarınızın korkarak attığı adımlar bana küçük ve basit geliyor ama bu durumu değerli de buluyorum. sadece artık ilgimi çekmiyor.

Nov 13, 2019

sana büyü diyorlar neşe

iki kişinin birbirini sevmesinin ilişkileri sürdürmeye yetmiyor oluşu, beni artık eskisinden de çok üzüyor. işin matematiği hep çok kolay görünüyor oysa. içine girince öyle olmuyor, ne yazık. kendimi unufak etmek adına atıyorum her adımımı sanki. doğru sandığım hiçbir karar beni daha mutlu etmiyor.

sabaha kadar sadece piyano çalmak istiyorum.
13 Kasım 2129 sabahına kadar.

ben artık büyüyüm.

Oct 24, 2019

heyecan verici biri olmak isteyenlerin öğrenmesi gereken ilk şey karşılarındaki insanın heyecanını öldürmemeyi öğrenmek.