Feb 17, 2020

gizem gitti.

ölüm haberini aldığımdan beri ara ara girip cem ersavcı'nın işlerine bakıyorum. ilk gençliğimde sayısız geceler arabaların birbiri ardına kayıp gidişini izlediğim yolda kaza geçirip hayatını kaybettiği için mi yoksa işleri beni fazlaca etkilediği için mi, tam kestiremiyorum. okulda denk gelmiş ve birbirimizden habersiz geçişmiş bile olabiliriz. hayatın bazı teğetleri garip hissettiriyor. sonra unutup yeni bir güne uyanıyoruz.

gizem'in gidişiyle birlikte biraz eksildim. ve ne yazık ki unutup yarın yeni bir güne uyanacağım türden bir eksiklik değil bu. onun için her şeyin iyi olacağını umuyorum ama arada ya olmazsa diye endişelenmiyorum dersem yalan söylemiş olurum. yalnızlaşmasından korkuyorum. daha doğrusu, onu besleyemeyecek ve üretmesine engel olacak bir yalnızlık yanılgısına düşmesinden.

lol.
sanırım bu yanılgıya sık sık ben de düşüyorum. yine kişi kendinden bildi işi. şu ana kadar hiç böyle düşünmemiştim ama semptomlarım uyuyor, olabilir. değilse bile önümde cillop gibi bir yapayalnızlık dönemi uzanıyor. ama aksine bu sürecin beni olgunlaştıracağını ve hareket kabiliyetimi geliştireceğini düşünüyorum bir süredir. hayatımın en plansız ama üzerine en çok düşündüğüm yalnızlaşması. pek tadım yok ama mutsuzum da diyemem. mutlu zaten olsam da farketmem yıllar alıyor, o konuyu çoktan geçtik.

garip ya, bilmiyorum. sanki yeterince insanı özlemek zorunda değilmişim gibi şimdi de en yakın arkadaşımdan uzakta olmak fikri canımı sıkıyor. aslında kimseyi özlemek zorunda da değilim ama özlemek huy herhalde bende, çıkmıyor. artık hayatımda olmayan ama zamanında iyi kötü yer edinmiş birini pekâla da özleyebiliyorum.

bilemiyorum altan. sadece, bazen kendimin eski varyasyonlarını bile özlüyorum.

ama artık yirmi altı sene olmuş, "bütüüün o neşe'lerden hangi birini özleyeceksin"e pek az yolum var. neye evrileceğimiz ve nerelere savrulacağımızı merak etmek, ya da hiçbir şey etmemek aslında, öylece yaşayıp görmek en güzeli.

yaşayalım bakalım, neler olacak.

No comments: