Mar 29, 2012

Bugün biraz baykuşlardan bahsedelim istiyorum.


Şu kafası okşandıkça uykusu gelen, gözlerini açık tutmakta zorlanan baykuş var ya... İşte onu istiyorum! Başına ödül koydum; bana bu baykuşu hediye edene, Cnbc-e dergisinin yıllar yıllar önceki bir sayısının eşantiyonu olan Hereos iskambil destesini vereceğim. İşbu deste, toplamda 54 karttan oluşmakta olup alınmasının üzerinden yıllar yıllar geçtiği için antika değeri taşımaktadır. Yalnız kartlardan bazıları kaybolmuş olabilir, sonradan "Hani 54 taneydi bunlar?!" diye kapıma dayanmayın...

Bu arada geçen Pazar, şu resimde gördüğünüz kitabı almıştım. Jedediah Berry'nin ilk romanı olmakla beraber iki adet de ödülün sahibiymiş kendisi. Şahsen içinde bolca yağmur, sirk, dedektiflik barındırdığı için ben severek okudum. Karakterlerin isimleri de ayrı bir sevilesi. Velhasıl kelam, boş vakit değerlendirmek için ideal.

Bir de resimdeki dikiş izi tamamen bana aittir, evet. O kolumdakini de Marteniçki niyetine bağlamıştım ama annem ve anneannem kırmızı&beyaz olması konusunda ısrarcı. Buradan da onlara, "Bugüne kadar her yıl kırmızı ve beyaz kullandım da n'oldu sanki? Hem lacivert > kırmızı!" demek istiyorum.

Son olarak, blogun temasını fazla kurcaladım, bozuldu. En çok bu kadar toparlayabildim ama hâlâ çok çirkin. Umarım kendi kendine çok güzel bir tema yaratır. Yoksa iş bana kaldıysa zor yani.

Mar 21, 2012

Bazen biyolojinin olmadığı bir dünya düşlüyorum.

Ötrofikasyonu araştırırken aklına Survivor gelen ve bir anda kendini Acun'un sitesinde bulan yegane insan da ben oluyorum sanırım. Sonuç olarak, sudaki çözünmüş oksijen miktarı azalıyor ve su ekosistemindeki canlı türleri ölümle burun buruna geliyor. Anıl favorim.

Mar 17, 2012

Big in Japan

Önden orijinaller: 
Ve coverları:

Şahsen özellikle Guano Apes ve Ane Brun coverlarını ayrı bir seviyorum. Ama her ne kadar orijinalinin jenerasyonuna yetişememiş olsam da, aslolan yine Alphaville'in Big in Japan'i olarak kalacak sanırım bende.

Bu arada Dead Can Dance, 19Eylül'de Türkiye'ye geliyor ve şuradan da görülebileceği üzere bilet fiyatları 84TL'den başlıyor. Türkiye'ye son geliş tarihlerine bakacak olursak, bir daha gelmeyebilirler bile. Kesinlikle kaçırmak istemiyorum ama 160TL de öğrenci insan için biraz çok. -"Biraz"dan da çok olabilir.- Kötü bir yerden izlemek ise istediğim son şey. Kaç gündür yastayım. Para biriktirmeye mi başlasam acaba...
DCD.

Mar 15, 2012

içimde biri "well" kelimesine takmış durumda.

Çıplaklık, neden bu kadar "ayıp"? Bunu bugüne kadar pek sorgulamadım ama şimdi farkettim ki, bana empoze edilmeye çalışıldığı gibi düşünmüyormuşum. Hayır yani ne olmuş bilmemkimin göğüslerini gördüysek? Çok mu şaşırtıcı? Çok mu yeni? Çok mu değişik? Çok NE?!

Bilgisayarımda nereden geldiklerine dair tek bir fikrimin bile olmadığı şarkılar var. Kim yolladı bana bunları?
Bok gibiler.

Neyse, sakinim.

Mar 10, 2012

Buraya da bir şeyler yazmam gerekiyor ya, işte canımı en çok sıkan şey o.

Bilgisayarımın içi o kadar karışık ki; bazen canım, müzik arşivimde olduğunu bildiğim bir şarkıyı dinlemek istediğinde bulamayıp yeniden indiriyorum.
Bir de
annemin benim için seneler önce örmeye başladığı kazağı yeni bitirdiği gerçeği var. Ve o kazak, tahmin edersiniz ki seneler-önceki-ben'e göre olan bi' kazak.

Dünden beri de nedense Simon and Garfunkel sevgim tavan yapmış durumda.
Asla konserlerine gidemeyeceğim için ciddi anlamda üzüldüğüm tek ikili. 
Çok yanlış zamanda yaşıyorum,
çok.
ve sizi 100 şarkılık Simon and Garfunkel playlisti ile başbaşa bırakıp gidiyorum.

-Yılların alışkanlığı olarak yazımı düzenledim ve yine geldim.-
Şimdi son derece akıllı bi' insan olan ben, vaktiyle Youtube'dan adım soyadımla bir hesap açmışım. O gün bugündür de onu kullanıyorum. Yazın çok sıkıldığım bir ara, Murat Kekilli'nin videolarında eğlenmişim kendimce; yok işte "ASIGIM SANA, EVLEN BENLE" falan yazmışım. Sonra bi' gün Youtube'da bi' inbox'ım olduğunu ve halihazırda okunmamış bir de mesajım olduğunu farkettim. "Alla alla bu neymiş ki?" diyerek mesajı okumamla birlikte, gözümün önünde Murat Kekilli flashbackleri uçuşmaya başladı. Zira mesajda "HIC MURAT BEYI CANLI IZLEDINIZ MI? ONUNLA TANISTINIZ MI?" gibisinden bir şeyler yazıyordu. Sonra tabii Youtube hesabımla vedalaştık. 
Buraya kadar çok problem yokmuş gibi görünüyor ama asıl sorun, Facebook'a adım soyadımı yazınca sadece 2 profil çıkıyor olması. Neyse artık, n'apalım. Hiç yoktan Murat Kekilli hayranlığını üzerine yıkabileceğim bir adaşım var.

Bu da yaşlandığımın kanıtı:

Mar 4, 2012

Üzüleceksin biliyorum fakat gizlemenin anlamı yok; Bakkal Osman, Samsun'dan taşındı.

http://vimeo.com/37318305

Gerizekalının teki olduklarını bile bile sevmeye devam ettiğim insanlar var. Tabii bir de -buraya ait olamayacak kadar- iyi olan ve bi' türlü sevemediklerim...

"Tartışmaya açık bıraktım çayın altını. 
Hangi rafa koymuştum servis takımını? 
Bilemedim. 
Denize kıyısı olmayan insanları hiç sevemedim."

Mar 1, 2012

Neşe, uzun zaman sonra çifte mim yazarsa n'olur?


Bu sorularla ilgili aklıma gelen ilk şeyi yazmam istenmiş. Hadi bakalım diyerek başlıyorum...
Ne?
değil "Efendim?" denir.
Nerede?
Her zamanki yerde. Çantayı siyah takım elbiseli bi' adamdan alacaksın. Çok soru sorma, temiz bi' iş olsun, çantayı kap gel. Hadi aslanım göreyim seni.
Nasıl?
Neden bilmiyorum, şu an kafamda gözlerini kocaman pörtleterek "Nassıl?" diyerek suratıma bakan yaşlı bi' teyze canlandı. Hani sanki ben çook ilginç bir şeyler anlatmışım da o da ona şaşırıyormuş da bilmem de neymiş falan amaaaan...
Ne zaman?
Olabildiğince çabuk. Hatta mümkünse şimdi. Uyuyacağım da.
Kim?
Ben! Ben! Ben!


Buradan sonrası da klasik soru-cevap mantığı işte; zaten açıklamaya gerek olmamasının yanında, felaket de üşenmekteyim.
1-Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar yer alırdı?
"Şuna ne dersiniz?", "Aooaooov bak bu isim de çok güzelmiş.", "Hii bu çok güzeeeeeeel! Ama o da güzel!!!", "Ayy bilemedim ki n'apsak? Neyse. Bi' çay koy da içelim." derken isim falan koyamazdık bence. Ha, filmin yapım aşamasında görev alacak elemanlar benden daha kararlı insanlarsa, belki bir ihtimal isim konabilirdi ama iş bana bakıyorsa zor yani. Amma ve lâkin, soundtrack albümünde şu iki şarkı kesin* olurdu:
*Benden beklenmeyecek bu kararlılık için The Mayan Factor ve Arctic Monkeys'e saygılar.

2-Bir şeyleri değiştirme gücünüz olsa, neyi ya da neleri değiştirirdiniz?
Şimdi açık konuşayım; hayvanları sevmem, fobim var, dokunamam vs. Ama yine de onlara işkence yapanları gördükçe asabım bozuluyor. Bu yüzden de "10 adımda nasıl sadist olunur?" tarzı kitaplar yazabilecek potansiyele sahip bu manyakları ortadan kaldırmayı can-ı gönülden isterdim açıkçası.

3-Sizi en çok etkileyen sinema sahnesi ya da sahneleri?
Vücudumdaki %70 oranındaki suyun hatrı sayılır bir miktarını benden alıp götüren filme adıyorum bu sorunun cevabını: Schindler's List. Zira "Bir insan bir filmde en fazla ne kadar ağlayabilir?" sorusuna verilebilecek en güzel yanıttım bunu izlerken. Hangi sahnesi olduğunu söylememe de gerek yok sanırım ama Oscar Schindler'in filmin sonundaki "Daha çok insan kurtarabilirdim." gibisinden sözler sarfettiği sahne diye de belirteyim, n'olur n'olmaz.

4-Yaşadığın şehir bir günlüğüne yalnızca sana tahsis edilmiş, senden başka hiç kimse yok. Ne yaparsın?
"Hangi beyinsiz beni burada tek başıma bıraktı?" ile başlayan "Hay ben sizin..." ile devam eden ve sonunun nerelere varacağını söylememin pek hoş olmayacağı sözler sarfederek geçirirdim tüm günü herhalde. Ha ama bak, daha önceden gitmediğim bir şehirde tek kalsam işler değişirdi. Deniz kenarı olsun mümkünse.

5-Şu sıralar ilgiyle takip ettiğiniz diziler?
Dizi dizi. Hummm... Şu an yayınlanan dizilerden izlediğim pek yok aslında -malum sınav yaklaştı- ama hazır yeni sezona daha zaman varken, Doctor Who'nun eski siyah beyaz bölümlerini izliyorum. Bir de Gülse Birsel manyaklığım tarafından esir alındığım için el mahkum Yalan Dünya'yı takip ediyorum.

Son olarak, RE-L124c41+'e mim için teşekkürlerimi ve öpücüklerimi gönderip bugünlük bu kadar diyorum.