Jul 15, 2011

Bi' ara böyle saçma şeyler düşünmüşüm işte.

Size, Yeni Microsoft Word sayfamdan yazıyorum. Çünkü halihazırda bir internetim yok –hâlâ. Herneyse. Biraz önce eski albümleri karıştırdım ve bunu yapmak, sadece eski zamanlara duyduğum özlemi kamçıladı. “Ben cidden yanlış zamanda doğmuşum.” dedim yine. 90’ları bile kıl payı yakalamışım –ki zaten o dönemden çok şey hatırladığım da söylenemez. Şu an hâlâ yaşayan nesilden önce yaşamış herhangi biri olabilirdim oysa ki. İlginç ama eski dönemlerde yaşamış olup ne kadar şanslı olduğunu farkedemeyen çok insan olmuştur eminim. Hatta neredeyse tamamı! Gerçi şu an ben de tam olarak bunu yapıyor olabilirim ya neyse. Eski zamanlar diyorum ya, şimdi çıkacak biri diyecek ki “Hadi len oğlum sallama! Taş Devri’nde yaşamanın nesine özenebilirsin ki?” Biliyorum, doğulacak en güzel çağ değil. Ama ben bilmediğim için belki de, özlem(?) duyuyorum. (Bu, meraktan farklı bir his.) İyice boka sardı yazı. Mayıştım zaten ben de. Ama bak düşün mesela; ateşin bile olmadığı bir çağdasın. Gündüzleri daha kolay geçerdi herhalde geceye kıyasla. Kocam ava çıkardı ve ben de onu beklerdim bütün gün mağarada. Hatta olası dinazor saldırılarından korkarak belki de. Bence sıkılırdım. Hem de çok. Bu yüzden mağara duvarlarına resimler yapardım. Kocamı çizerdim. Ağaç çizerdim. Dinazor çizerdim. Bütün olayım bu yani. Kendimi bile çizemiyorum düşün, görmedim ki hiç. O dönemde başka ne çizebilirdim ki zaten? Ne görüyorum da ne çizeyim? Daha konuşmayı bile bilmiyorum belki de, ultra süper harika şeyler de yaratamayacağım ortada. Sonra akşam olur kocam gelirdi. Elinde de günün hasılatı bir iki küçük hayvan olurdu, yerdik onları. Çiğ çiğ, öğk-. - kocam, resimlere bakardı. “Ben bu kadar çirkin miyim? Niye böyle çizdin?” diye kızardı konuşmayı söktüysek eğer. Sökmediysekte bakardı işte sadece. Aslında o dönemde ev hanımı olmak çok kebap işmiş. Düşünsene, mağarada yaşıyorsun, eşya yok bir şey yok. Belki birkaç hayvan postu, bir iki kaya falan. Etrafı toparlama, temizlik yapma gibi dertler de yok anlayacağın. Yemeği de kocan getiriyor zaten. E, ateşte bulunmamış daha. Evet! Kendime uygun mesleği -birkaç yüzyıl rötarlı olarak da olsa- buldum galiba. Rönesansta da yaşayabilirmişim. İtalya’da. (Aslında ilk başta Fransa olarak düşünmüştüm ama şimdi İtalya daha mantıklı geliyor.) Kocam bilim adamı olurdu. Bilim dediğin o zamanlar yeni doğmuş bebek zaten. Mendel’in bezelyelerinden falan ibaret. Önüne gelen bir şey icat edebilir yani. İşte sonra bilim adamı kocam bana kabarık kıyafetler ve parfümler falan alırdı. Böyle başın altından kalın kurdelayla bağlanan geniş ve süslü şapkalarım olurdu. Ve tabi, eldivenler! Dantel olsun hepsi. Severim danteli. Ya da boşver rönesansı, Orta Çağ’da cadı diye yakılan kadın olayım ben en iyisi.
Gece gece niye böyle sevimsiz roller seçtim kendime bilmiyorum ama şu an içimden gelen bu. Yazık ki bu dediklerimin hiçbiri olmayacak. Ve ben yarın okula gideceğim. Adımımı bile atmak istemediğim o yerde bir günümün daha katili olacağım.
Ben okula gideceğim.
Hayat akıp gidecek.
Bugün de eskiyecek falan, öyle yani.

21 Şubat 2011, pazartesi sabahı 03:40.

8 comments:

Lütfi Mutluer said...

hayırdır internetine ne oldu.

Neşe said...

eski bir yazı bu, sonunda tarih var

Lütfi Mutluer said...

İnternetimin ağzına sıçılmış durumda.

bazende insan geleceği görerek sorabilir...

Neşe said...

ahaha evet

Tosbaa ~.~ said...

sonunda yalnız olmadığımı gördüm yaşasınn =) her seferinde 'ben yanlış zamanda yaşıyorum kesinlikle eski çağlarda rönesans ta falan yaşamalıydım' dediğimde karşımdakilerin garip garip bakıp 'ne yapacaktın ki eski zamanlarda çok saçma ve sıkıcı' cümlesi çok sıkıcı olmaya başlamıştı.

Neşe said...

yok ben gayet iyi anlıyorum:)

Fanny Brawne said...

Londra. Düklerin ve Düşeslerin bulunduğu zamanlarda yaşamak için neler vermezdim. Çok iyi anlıyorum seni.

Neşe said...

Yanlış zamanda doğduğunu düşünen tek kişi değilmişim:)